Emanet
Ulu Allah
(C.C.) buyuruyor ki:
"Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve daglara arzettik. Onlar onu yüklenmeye
yanasmadilar, ondan ürktüler"
(Ahzab - 72)
Âyet-i kerimedeki «emanet» in mânasi, karsiliginda sevap yahut ceza tahakkuk
eden ibadet ve farzlardir.
Kurtubî'ye göre «emanet» bütün dini görevlerini içine alir, âlimlerin
çogunlugunun görüsü ve sahih fetva bu sekildedir. Fakat ayrintilarda cesitli
görüsler vardir.
Ibni Mes'ud'a göre âyet-i kerime, mal güvenligi ile ilgilidir, emanetler ve
benzeri gibi.
Yine ona isnad edilen baska bir görüse göre âyette bütün farzlar kasdedilmekle
birlikte özellikle mal güvenligi sözkonusudur.
Ebu Derda: «cünüblükten arinmak emanettir» der.
Ibni Ömer: «insan vücudunda Allah (C.C)'in ilk yarattigi organ cinsiyet uzvudur.
Sanki Allah (C.C) kuluna «bu uzuv, senin uhdene tevdi edilmis bir emanettir, onu
mutlaka yerinde kullan, onu korudugun müddetçe ben de seni korurum» demistlr.
Buna göre cinsiyet uzvu bir emanettir, söz gibi emanettir, kulaklar
birer emanettir, dil bir emanettir, karin, eller ve ayaklar birer emanettir.
Emaneti korumayanin imani yoktur.
Hasan der ki: «emanet göklere, yere ve daglara arzedildi. bunlarin hepsi
içindekileri beraber titrediler. Çünkü Allah (C.C) onlara teker teker «eger
emaneti iyi kullanirsan seni mükâfatlandiririm, eger kötüye kullanirsan
cezalandiririm» diye buyurdu.
Bunun için her biri «hayir» cevabini verdi.
Mucahid (rehimehullahu) der ki. «Allah (C.C) Hz. Adem (A.S)'i yarattigi zaman
emaneti ona da ayni sartlarla teklif etti. Adem (A.S) «onu yükleniyorum» dedi.
Hiç süphesiz Allah (C.C) emaneti göklere, yere ve daglara mecbur tutarak degil,
onlari gönüllü birakarak arzetmistir. Yoksa eger onu onlara, mecbur tutarak
teklif etmis olsaydi, onlar da onu üzerlerine almaktan kaçinmazlardi.
Kaffal ve onun görüsünde olanlara göre âyetteki «arzetme, teklif etme» ifadesi
sembolik (temsilî) dir. Yani gökyüzü, yer ve daglar, bütün iriliklerine ragmen,
eger emaneti yüklenmeye elverisli olsalardi, karsiligi olan mükâfat ve azabin
önemi yüzünden, seriati omuzlamak bunlara agir gelirdi. Demektir ki, seriati
yüklenmek, göklerin, yeryüzünün ve daglarin kaçinmasini hakli çikaracak kader
dev bir istir.
Bununla birlikte ulu Allah (C.C)'in «insan onu yüklendi» diye belirttigi üzere,
insanoglu bu yükün altina girmistir. Yani Hz. Adem (A.S) tohum âleminde
zûrriyeti belinden çikarken ve onlardan Allah (C.C)'i taniyacaklarina dair söz
alinirken kendisine arzedilen emanetin sorumlulugunu benimsemistir.
Ulu Allah (C.C) âyet-i kerimenin devaminda, «hiç süphesiz o, (yani insan) çok
zalim ve pek cahildir» buyuruyor. Demektir ki, o, bu yükü yüklenirken nefsine
agir sekilde zulmetmistir, ayrica yüklendigi sorumlulugun ogirligi hususunda pek
cahildir veya Allah (C.C)'in emirlerinin ne oldugunu bilmemektedir.
Ibni Abbas'dan (R.A.) rivayet edildigine göre söyle buyuruyor:
Emanet. Hz. Adem (A.S)'e arzedildi. «bunu içindekilerle birlikte al. eger itaat
edersen seni affederim. Eger emrimi kirarsan seni azaba carptiririm» denildi.
Hz. Adem (A.S) «peki, onu içindekilerle birlikte kabul ediyorum» diye cevcp
verdi. Fakat o günün ikindisi ite aksami arasindaki kadar bir zaman henüz
geçmisti ki. Hz. Adem (A.S) yasak agacin meyvasini yedi. Ne var ki. Allah (C.C)
hemen rahmetini arkasindan yetistirdi de kusuruna karsilik tevbe ederek yine
dogru yola döndü.
«Emanet» kelime olarak «iman» kelimesi ile ayni köktendir. Buna göre Allah
(C.C)'in emanetini koruyan kimsenin Allah (C.C) da imanini korur.
Peygamberimiz (S.A.S.) söyle buyurur:
"Emanete karsi titizlik göstermeyenlerin imani yoktur. Sözünde durmayanin dini
de yoktur.
Bu konuda bir sair söyle der:
Korkarak hiyanete razi olanin boynu devrilsin!
O yüzden emaneti korumaya yan çizenin
Dini ve insanligi bir yana birakarak basini alip gitmistir.
Yasadikça basina gelecek belâlar birbirini takip edecektir.
Diger bir sair de söyle der:
Hiyanete boyun egmegi huy edinen kimse
Pek kisa zartanda siranin kendisine gelmesine lâyiktir.
Zilletler durmadan elemlerini yagdirirlar
Zimmetine hiyanet edenler ile sözünü tutmayanlara.
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
"Mü'min hiyanet ve yalan ile ilgisi olmayan her huyu edinebilir.»
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
"Ümmetim, emaneti ganimet ve sadakayi angarya saymadikça iyi yoldadir"
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
"Emaneti güvendigin kimseye teslim et, sana hainlik edene sen de karsilik
verme.»
Buharî ile Müslim'de Ebu Hureyre'den (R.A.) rivayet edilerek nakledildigine göre
Peygamber'imiz (S.A.S.) söyîe buyuruyor:
"Münafigin alâmeti üçtür: Konustugu zaman yalan söyler, verdigi sözü tutmaz,
uhdesine verilen emanete hiyanet eder.»
Demektir ki, münafik bir kimseye birisi güvenip bir sir verse hemen hiyanet
ederek onu baskalarina acar, uhdesine maddî bir emanet tevdi edüse onu inkâr
ederek veya korumayarak veyahut izinsiz kullanarak ona karsi hiyanet eder.
Emaneti korumak, mukarreb meleklerin, peygamberlerin sifati ve Allah (C.C)
korkusu tasiyan iyilerin huyudur. Ulu Allah (C.C.) söyle buyurur:
"Hiç süpheiz Allah size emanetleri layik olanlara vermenizi emreder." (Nisa
Sûresi. 58)
Bütün tefsir âlimleri, bu âyet-i kerimenin seriatin bir çok temel prensibini
kapsadigi görüsündedirler. Âyet-i kerimenin muhatabi idare eden olsun, idare
edilen olsun, bütün mükelleflerdir.
Buna göre idarecilerin mazlumu destekleyip hakkini ortaya çikarmalari gerekir,
bu bir emanettir. Basta yetimler olmak üzere müstümanlarin mallarini korumalari
gerekir, çünkü o bir emanettir. Âlimlerin halka dinin hükümlerini ögretmeleri
gerekir, bu âlimlerin koruyuculuguna teslim edilmis bir emanettir.
Ana - babanin çocuguna iyi terbiye vererek göz - kulak olmasi gerekir, çünkü
çocuk ana - babaya teslim edilmis bir emanettir.
Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor:
"Hepiniz ayn ayri birer çobansiniz, herkes sürüsünden sorumludur."
Zehr-ur Riyaz adli kitapta anlatildigina göre bir kul Kiyamet günü getiririlerek
ulu Allah (C.C)'in huzuruna dikilir. Ulu Allah (C.C) ona «falanin emanetini geri
verdin mi» diye sorar. Kul «hayir, ya Rabb'i!» diye cevap verir.
Bunun üzerine Allah (C.C) bir melege emir verir, elinden tutar, onu cehenneme
götürür ve cehennemin dibine düsmüs olan o emaneti adama gösterir ve onu atese
atar. Adam, cehennemin dibine ininceye kadar yetmis yil ateste batmaya devam
eder. Dibe inince orada duran emaneti alip yükselmeye baslar. Cehennemin agzina
çikinca ayagi kayar, yine batmaya baslar. Sonra yine yükselir, yine batar.
Peygamber´imi-zin (S.A.S.) sefaati sayesinde Allah (C.C)'in lütfu imdadina
yetiserek emanet sahibi ona hakkini helâl edinceye kadar bu inis - çikislar ayni
sekilde devam eder.
Ebu Seleme (R.A.) söyle rivayet ediyor:
«bir gün Peygamberimizle (S.A.S.) birlikte oturuyorken bir cenaze getirildi,
namazi kilinacakti. Peygamberimiz «üzerinde borç var mi?» diye sordu, «hayir»
diye cevap verdiler. Bunun üzerine cenaze namazini kildirdi.
Arkasindan bir baska cenaze getirdiler. Peygamber'(S.A.V)imiz yine «borcu var
mi?» diye sordu, «evet, var» diye cevap verdiler. Peygamber «arkada bir sey
birakti mi» diye sordu, «evet, üç dinar» dediler. Bunun üzerine
Peygamber'(S.A.V)imiz bu cenazenin de namazini kildirdi.
Derken üçüncü bir cenaze getirdiler. Peygamber'imiz (S.A.S.) «borcu var mi?»
diye sordu, «evet,» diye cevap verdiler. Peygamber'imiz «arkada bir sey birakti
mi?» diye sordu, «hayir» dediler. Bunun üzerine «arkadasinizin cenaze namazini
siz kiliniz» dedi.