Mal, mülk ve para insanlarca sevilen bir varlık olduğu kadar, aynı zamanda bir imtihan sebebidir. Başta zekât olmak üzere tüm bağışlar, yani cömertlik, bu sevginin aşırılığını kırar, maddenin endâd/put edinilip Allah sevgisini gölgelemesine giden yolları tıkar. Kişiyi mala, paraya esirlikten, paraya kul olmaktan muhâfaza eder. Mal sevgisi, insanın kalbini kaplayınca onu, Allah'ı gereği gibi sevmekten ve öldükten sonrası için hazırlanmaktan gâfil kılar. Bu sebeple İlâhî hikmet, mal sahiplerine, mala çok meyledip bütün varlığı ile ona yönelerek tapmalarını önlemek ve insanın gerçek mutluluğunun, mal biriktirmekte olmayıp onu Allah yolunda, dolayısıyla toplum yararına harcamakta olduğunu zekât emriyle hatırlatır, infaka teşvikle bu olgunluğu zirveye çıkartmaya çalışır.
Zekât ve infak gibi Allah yolunda ve O'nun için cömertlik, insanı özgürlüğe kavuşturur; mala bağlanmak, ona boyun eğerek esir olmak ve paraya tapmak zilletinden kurtarıp serbestliğe eriştirir. Zira İslâm dini, müslümanı her türlü esirlikten uzakta tutarak yalnız Allah'a tapmaya, mânevî ve insanî değerlere bağlı kalmaya iter; onun Allah'tan başka hiç bir varlığa boyun eğmeden hür bir hayat geçirmesini ve kâinatta bulunan bütün varlıkların efendisi olmasını emreder. Allah'tan başkasına tapmayı sonuçlandıran paraya tapmak gibi öldürücü zehirden Peygamberimiz şöyle sakındırır: "Altın ile gümüşe (paraya) tapanlarla kadifeye (lüks yaşayışa) tapanlar helâk olmuştur." (Buhârî, Kitabü'l-Cihad; İbn Mâce, K. Zühd) Burada kadifeden maksat, giyim-kuşam ve evlerin tefrişindeki/döşemesindeki aşırılığın yanlışlı-ğıdır.