İslam’a Göre Din Gerçeği

 

İslâm’a Göre Dinin Tanımı: Buraya kadar ‘din’  kelimesinin sözlük anlamlarını ve Kur’an’da hangi mânâlarda kullanıldığını kısaca gördük. Görüldüğü gibi  bu kelimenin sözlük anlamıyla yakın ilgisi olmakla beraber, Kur’an’ın gelişiyle yepyeni bir kavram anlamı kazanmıştır. Bu kavram, Allah’ın insanlara gönderdiği İslâm’ın adı olmuştur. İslâm bilginleri bu kullanımlardan hareketle ‘din’ kavramının tanımını yapmaya çalışmışlardır. İslâmî kaynaklarda ‘din’in kısmen farklı tanımlarına rastlamaktayız. Ancak bu tanımların sözleri farklı olsa da, hepsinin ortak şeyi söyledikleri açıktır.

Bu tanımlardan Seyyid Şerif Cürcânî’ye ait olanı oldukça yaygındır: “Din, akıl sahiplerini Peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilâhî kanundur.” ‘Din’ şu şekilde de  tarif  edilmiştir: “Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı şeylere ulaştıran  İlâhî bir kanundur.” Bu tanımlara göre din, Allah’tan gelen, peygamberler tarafından insanlara tebliğ edilen, insanları kendi istekleriyle hayırlı olan şeylere, daha doğrusu dünya ve âhiret saadetine götüren, içerisine iman, amel ve hayatla ilgili bütün hükümleri alan insanüstü bir sistemin adıdır.

Meşhur Cibril hadisinde Peygamberimiz (s.a.s.), din’i İslâm, iman ve ihsan olarak  tarif etmiştir. Allah’tan gelen din, teslimiyeti, yani en yüce otorite olan Allah’ın hâkimiyetine bağlanmayı gerektirir. Bu teslimiyetin bir gereği olarak O’ndan gelen hükümleri kabul edip onlarla amel etmek inanmanın şartıdır. Nitekim İslâm kelimesi, hem Allah’a teslimiyeti, hem de bu teslimiyetle selâm (barış ve huzura) ulaşmayı ifade eder.

İman etmek, peygamberlerin Allah’tan getirip tebliğ ettikleri bütün haberlerin doğru olduğundan emin olmak, onları doğrulamak da dinin gereğidir. İhsan, hem Allah’ı görüyormuşçasına ibâdet etmek, hem de adâletli olmanın da ötesinde güzel davranışlarda bulunmaktır. Bu davranışlar, amellerde, ahlâkta ve Allah’ın hükümlerini uygulamakta olur. (Ebû Dâvud, Sünne, hadis no: 4695, 4/223;  Müslim, İman 1, hadis no: 1, 1/36;  Tirmizî, İman 6, hadis no: 2612, 5/9)

Kur’an’da kullanılan ‘din’ kavramı, yukarıda geçen anlam gruplarının bazen birisini, bazen hepsini birden ifade eden bir nizamın adı olarak yer almaktadır. Kur’an bu nizama yer yer ‘dinü’l-kayyim -dosdoğru din-’ (9/Tevbe, 36), ‘dinü’l-hâlis -katıksız- Allah’a has din’ (39/Zümer, 3), ‘dinü’l-hakk’ -dosdoğru- gerçek din’ (9/Tevbe, 29), ‘dinullah -Allah’ın dini-’ (3/Âl-i  İmrân, 83) gibi isimler vermektedir.

Diğer taraftan, Kur’an’daki ‘din’ kavramı, hem ilâhlığı  hem de kulluğu ifade etmektedir. Din, yaratıcı (hâlik) ve kendisine ibâdet edilen (ma’bud) Allah’a nisbetle; hâkim olma, itaat altına alma, hesaba çekme, ceza veya mükâfat verme; yaratılmış (mahluk) olan ve ibâdetle sorumlu insana nisbetle, boyun eğip itaat etme, zelil olduğunu anlama, teslim olma, Yaratıcının hükümlerine uyma ve ibâdet etmedir. Şüphesiz ki İslâm'a göre din, kul ile Yaratıcı arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir nizam, bir yoldur.

Din kelimesi, sadece hak din için, yani özel ve dar anlamıyla İslâm için kullanılmaz. Din kelimesinin geniş olarak ele alındığı ıstılahtaki veya pratikteki anlamı;  bir dünya görüşünü, bir hayat şeklini belirleyen  görüşler, emirler ve yasaklar manzûmesidir. Yani, üstünlüğü kabul edilen kanun ve kurallarla belirlenmiş yaşama şekline din denir. Dolayısıyla “her din bir hayat şeklidir ve her hayat şekli bir dindir” görüşü, genel itibariyle doğru bir görüştür. Nitekim İslâmî ıstılahta veya diğer bir deyişle İslâmî pratikte dinin anlamı; en genel ifadeyle Yaratıcı ile insanların ve insanlar ile tüm yaratılmışların münâsebetlerini tanzim eden nizamdır.

Kur’ân-ı Kerim’de “din” kelimesi, sağlam bir nizamı, eksiksiz bir düzeni ifade edecek şekilde kullanılır. Söz konusu bu düzen, dört unsurdan meydana gelir:

1- Hâkimiyet ve yüce egemenlik,

2- Bu yüksek egemenlik ve hâkimiyete itaat edip boyun eğme,

3- Bu hâkimiyetin otoritesi altında meydana gelen  fikrî ve amelî nizam,

4- Bu nizama uymaya ve ihlâsla bağlanmaya karşı bu yüce egemenliğin verdiği mükâfat veya karşı gelmek suretiyle isyan etmeğe verdiği ceza.

Kur’ân-ı Kerim, bazen bu anlamlardan biri için, bazen de tüm bu dört anlamdan müteşekkil nizam için “din” kelimesini kullanır. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerim’in, bu kelimeyle bir hayat nizamını kasdettiği görülür. (3)

Fıtrata uygun tek din olan hak dinin egemenliği için, bu dinin mensupları sonuna kadar mücâdele etmelidir (Bkz. 2/Bakara, 193; 8/Enfâl, 39). Çünkü hak dine karşı olanlar, bu dini ortadan kaldırıncaya kadar mücâdele etmekten geri kalmayacaklardır (Bkz. 2/Bakara, 217). Ve onlar hak dini sürekli alay ve eğlence konusu yapacaklardır. O halde hak din mensupları bunları gönül dostu edinemezler (bkz. 5/Mâide, 57; 6/En'âm, 70; 7/A'râf, 51). Böyleleriyle duruma göre ya mücâdele edilir, yahut da onlara: "sizin dininiz size, benim dinim bana!" (109/Kâfirûn, 6) denir.