Din kelimesi “deyene” kökünden oluşmuş bir kelimedir. Sözlük anlamı olarak din; boyun eğmek, hakkını almak, ödünç almak, adet edinmek, boyun eğdirmek, hesaba çekmek, ceza ve mükafat vermek, egemenlik, mülk, hüküm, idare etmek anlamlarına gelir.
Terim olarak din; Akıl sahibi insanları kendi irade ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevkeden ilahi bir kanundur. Din; peygamberlerin vahye dayalı yapmış oldukları tebliğdir. Din; Allahü Teala tarafından vahiy yoluyla indirilen, insanları dünya ve ahiret saadetine çağıran i’tikadi ve ameli bir nizamdır. Din; İslam, iman ve ihsandan oluşan hayat şeklidir. (Bu tanımların tümü vahye dayalı hak dinin, yani dar anlamda dinin -İslam dininin- tanımlarıdır.)
Burada geçen din tanımları şu hususları içermektedir:
* Dinin koyucusu ve sahibi Allah’tır. Hiçbir insan, hatta peygamberler dahi vahye dayalı bir din meydana getiremez.”İyi bilin ki, halis (gerçek) din Allah’ındır.” (Zümer, 3)
* Din akıl sahibi insanlara hitap eder. Din akıl üstüdür, fakat akıl dışı değildir. Din akıl sahibi olmayan çocukları, delileri sorumlu tutmaz.
* Dinde serbest seçme vardır. Yani iman edip etmeme insanların özgür iradelerine bağlıdır.
“ ... Dinde zorlama yoktur. Artık hakk ile batıl açıkça ayrılmıştır.” (Bakara, 256)
* Din insanları hayra ve güzelliğe iletir. Fakat din, insanları güzele iletme hususunda onların şahsi kanaatlerini değil; genel ve değişmez evrensel yaradılış kanunlarını esas alır. Bu esaslar: din, akıl, can, mal ve nesli koruma şeklinde formüle edilen esaslardır.
* Vahiy kaynaklı dinler, insana kendi mahiyetini, başlangıcını ve sonunu, yaratılış gayesini, yapmakla sorumlu olduğu vazifelerini bildirir.
* İnsanların ortaya koyduğu sistemler hakk din değil; batıl dindir.
* Her yaşayış biçimi bir dindir. Her dinin bir yaşayış biçimi vardır.
Bu toplumda herkesin kendine göre bir “din” tanımı, bir din görüşü ve yorumu vardır. Din konusunda genel kanaat; din olayının Allah ile kul arasında bazı ilişkileri tanzim eden, namaz, hac, oruç gibi ibadetlerin nasıl yapılacağını açıklayan görüşler manzumesi olduğu şeklindedir. Halk kitlelerinin olduğu kadar, resmi ideolojinin din tanımı da budur.
Bu anlayışa göre din, insanların sadece ahiretini ilgilendiren bir hadisedir. Bu hadisede insanlarla Allah arasına girmek; politik çıkarlar için dini duygulardan faydalanmak, en açık ifadesiyle dini istismar etmektir. Yine bu anlayışa göre, çağdaş devlet yönetimi, on dört asır önceki dini hükümlerle değil; yine çağdaş ve medeni olan hükümlerle mümkün olacaktır.
Rabbımız, din gerçeğini kendi çıkarlarına göre tanımlamaya ve yorumlamaya kalkışan böylesi sapıklara, Kur’an-ı Kerim’de açıkça şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Siz Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah her şeyi bilendir.” (Hucurat, 16)
Bu ayet-i kerimede hem bu sapıklar itham edilmekte ve hem de Allah’ın razı olacağı din gerçeğini öğretecek mercinin yine Allah ve Allah’ın Kitabı olduğu belirtilmektedir. İşte Allah’ın razı olacağı yegane din olan İslam, Allah’tan ve Rasulünden öğrenildiği zaman, aldatılmakta olan insanlarımız bu gerçekleri kavrayacak ve kendilerine yıllardır anlatılan safsataların yalan olduğunu kavrayabileceklerdir. [1]