Din kelimesi, sadece hak din için, yani özel ve dar anlamıyla İslam için kullanılmaz. Din kelimesinin geniş olarak ele alındığı ıstılahtaki veya pratikteki anlamı; bir dünya görüşünü, bir hayat şeklini belirleyen görüşler, emirler ve yasaklar manzumesidir. Yani, üstünlüğü kabul edilen kanun ve kurallarla belirlenmiş yaşama şekline din denir. Dolayısıyla “her din bir hayat şeklidir ve her hayat şekli bir dindir” görüşü, genel itibariyle doğru bir görüştür. Nitekim İslami ıstılahta veya diğer bir deyişle İslami pratikte dinin anlamı; en genel ifadeyle Yaratıcı ile insanların ve insanlar ile tüm yaratılmışların münasebetlerini tanzim eden nizamdır.
Kur’an-ı Kerim’de “din” kelimesi, sağlam bir nizamı, eksiksiz bir düzeni ifade edecek şekilde kullanılır. Söz konusu bu düzen dört unsurdan meydana gelir:
1- Hakimiyet ve yüce egemenlik,
2- Bu yüksek egemenlik ve hakimiyete itaat edip boyun eğme,
3- Bu hakimiyetin otoritesi altında meydana gelen fikri ve ameli nizam,
4- Bu nizama uymaya ve ihlasla bağlanmaya karşı bu yüce egemenliğin verdiği mükafaat veya karşı gelmek suretiyle isyan etmeğe verdiği ceza.
Kur’an-ı Kerim, bazan bu anlamlardan biri için, bazan da tüm bu dört anlamdan müteşekkil nizam için “din” kelimesini kullanır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in, bu kelimeyle bir hayat nizamını kasdettiği görülür. (Geniş bilgi ve ilgili ayetler için bkz. Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim, Beyan Yayınları, s. 99 - 111)
Kur’an, din konusunda iki tehlikeden bahseder. Bunlardan biri dinde azgınlık edip aşırı gitmek, dine ilave etmektir. “De ki: Ey kitap ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin...” (Maide, 77)
Diğer tehlike ise, dinin koyucusu ve sahibi olan Allah’a din öğretmektir.”De ki: Siz Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz?...” (Hucurat, 16) [1]