“Şeriat”, sözlükte yalın olarak sadece geniş yol anlamına gelen arapça bir kelimedir. Ancak araplar günümüzde bu sözcüğün kökünden türeyen “şari'” kelimesini yol anlamında kullanmaktadırlar.
“Şeriat”, esas itibariyle terimsel açıdan nizam, rejim; Devletin siyasal, sosyal, hukuksal ve ekonomik düzeni anlamına gelen önemli bir ıstılahtır. İslam terminolojisinde bu ıstılahla, Allah'ın ve rasûlünün koyduğu yasaların tümünden oluşan islamın hayat düzeni amaçlanır. Yani “şeriat”, Kur'ân-ı Kerim'in içerdiği islam anayasasının genel adıdır. “Şeriat”, başka bir deyimle de dinin fiilen uygulanan kanunlarının tümüne denir. Örneğin: “İslam şeriatı”, İslam hayat düzeni demektir; “Yahudi şeriatı” da, Yahudi dininin kanun ve kuralları demektir.
Bununla beraber İslam literatüründe şeriat denince, genel olarak İslam dini amaçlanır. Bu nedenle gerek İslamda temel hükümler olarak bilinen ve yalnız vicdanla söz konusu olan inanç sistemi, gerek kişiler tarafından yapılan ibadetler, gerekse kişi ve devlet tarafından uygulanan “muamelât”[1] ve ahlâk kurallarının tümü şeriat kapsamına girer.
Daha yaygın ve yerleşik olarak “şeriat”'la kısaca anlatılmak istenen şey, İslam yasalarıdır. Bu yasaların kaynağı ise Kur'ân-ı Kerim'dir. Dolayısıyla şeriat, iman ilkeleriyle bir bütünlük oluşturur. İşte bu anlamıyla şeriat, müslüman kişiye inandığını yaşama sorumluluğunu yüklemektedir. Bu nedenledir ki zaman zaman siyasi alandaki ağırlıklarını yitirseler bile müslümanlar Kur'ân-ı Kerim'den aldıkları ruhla tarihte şeriatı yeniden ihya etmek için diriliş örnekleri göstermişlerdir. Çağdaş müslümanlar da bütün olumsuzluklarına rağmen “şeriat” kavramından Kur'ân-ı Kerim'e göre ne anlaşılıyorsa onu öylece benimsemekte ve şeriatı -Allah'ın izniyle- günün birinde yeniden hayata geçirme özlemi içinde yaşamaktadırlar. Çünkü bu, her müslüman için -kıyamet kopuncaya kadar- sönmez bir idealdir. Müslümanlardan daha çok ön planda bulunan ve toplumun çoğunluğunu oluşturan müslümanımsı dindarlar da (yorumları değişik olsa bile) şeriata karşı saygılıdırlar. Müslümanlar kadar onlar için de “şeriatın kestiği parmak acımaz.” [2]