Dindaşlık (Din Kardeşliği)

 

İslamda “din kardeşliği” nin çok önemli bir yeri vardır. O kadar ki, din farkının bir sonucu olarak hiç bir anlamı bulunmayan öz kardeşlik bağı, hem siyasal, hem hukuksal açıdan askıda kalır. Hatta müslüman olan kar­deş (yüce şeriatın kuralları içerisinde) gerekirse İslamın kutsal he­defleri ve stratejileri uğrunda, müslüman olmayan diğer kardeşini feda etmek duru­munda kalabilir! Nitekim İslamın altın çağı olan Hz. Peygamber (sav) in devlet başkanlığı döneminde müşriklere karşı yapı­lan savaşlar sırasında bu konuda çarpıcı örnekler yaşanmıştır.

Allah Teâlâ, bütün müslümanları kardeş ilan etmiştir. [1] Bu kar­deş­lik evrenseldir. Dolayısıyla ne milliyet, ne dil, ne gelenek ve kültür gibi bölge­sel, et­nik ve ırksal farklılıklar; ne de siyasi, coğrafi sınırlar ve re­jimler, olu­şabilecek bu bağı engelleyemez. Kurulmuş ise onu bozamaz. Bu ne­denle dünya­daki bütün müminler aynı vücudun organları gibi­dirler. Binaenaleyh on­lardan birinin karşılaştığı bir sorun, bütün mü­minleri ya­kından ilgilen­dirir.

İslam'da “din” kavramının getirdiği en kapsamlı konulardan biri de işte bu “din kardeşliği” kuralıdır. Bu kural sayesindedir ki dünya müslü­manları çağlar boyu her türlü yıkıcı ve yıpratıcı sebeplere rağmen daima ümmet bilinciyle yaşamış ve kardeşçe yardımlaşarak bunu bize kadar ak­ta­rabilmişlerdir. Allah Teâlâ'nın bütün insanlara her iki ci­handa mutlu ola­bilmeleri için Hz. Muhammed (sav) aracılığıyla gön­derdiği son mesajı Kur'ân-ı Kerim'in, insanlığa iletilmesi ve yüce şeri­atın hayata geçirilmesi ancak din kardeşliği şemsiyesi altında yapılacak dayanışma ve sergilene­cek erdemlerle, mümkün olabilecektir.

Bu nedenle, müslümanların ümmet bilincine bağlı olarak din kar­deş­liği açısından taşıdıkları sorumluluk büyüktür. [2]


 

[1] Hucurat: 49/10

[2] Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 33-34.