İslamda din kavramı kapsamında “dinadamı” diye bir sıfat ve buna bağlı özel bir statü yoktur.
Mevcut sistem içinde kurulmuş kardrolarda çalışanlara yakıştırılan bu sıfat esasen hıristiyan kaynaklıdır. Dolayısıyla “dinadamı” tabiri, Hıristiyanlıkta kullanılan (rûhânî:spiritual) unvanın türkçeleştirilmiş karşılığıdır. Nitekim Türk dil literatürünün ciddi kaynaklarında bu sözcük bulunmamaktadır. Örneğin en güvenilir lügatlerde “işadamı” kelimesi bulunduğu halde “dinadamı” tabiri bunlarda henüz yer almamaktadır.
İslam'da kariyer sahibi olan şahsiyetlere “âlim” denir. Kur'ân-ı Kerim işte bu sıfatı tanımış ve övmüştür.[1] İslama göre kişi, âlim de olsa Allah (cc) ve şeriat karşısında diğer müslümanlardan daha ayrıcalıklı değildir. Şu varki müslümanlar, ilmiyle âmil zâtlara saygı gösterir, bilgilerinden yararlanırlar. Ama onları Allah (cc) ile kendi aralarına aracı olarak koymazlar. Halbuki “dinadamı” aslında Allah ile kul arasında aracılık yapmak isteyen ruhanilerin niteliğidir. İslam’da ise böyle bir dini meslek ve sıfat yoktur. Nitekim müslümanlar da bu kelimeden hiç bir zaman böyle bir anlam çıkarmamışlardır.
Gizemlilik, dini hiyerarşi ve kutsal rütbeler ancak hıristiyanlıkta vardır. “ruhbanlık gizemlidir. (...) Bu gizemi özgürce kabul eden kişiler üç rütbe altında toplanır:
a) Piskopos: "Diosez" bölgesinde öğreten, ayinleri yöneten, hizmet eden kişi olarak İsa'yı temsil eder.
b) Presbiter (papaz): Münferit topluluk düzeyinde bu üç görevde piskoposa yardımcı olur.
c) Diyakos: Tanrı kelâmını okur, yayar, yoksullara, yaşlı kimselere, hastalara, ölmek üzere olanlara yardım eder.” [2]
İşte bizzat öz kaynaklarında ifade edildiği üzere hıristiyanlıkta dinadamları bu rütbelere sahiptirler ve günahları bağışlayabileceklerini dahi ileri sürerler. İslam dininde ise âlim kişinin, Allah (cc) adına günah bağışlama yetkisi yoktur. Çünkü günahları Allah (cc)'dan başka kimse bağışlayamaz. Allah Teâlâ, istediği kimseye -şirk hariç- dilediği günahını bağışlayabileceğini açıklamıştır. [3]
Ne varki Hıristiyanlığa göre dinadamları -sözde- günahları bağışlayabilirler (!) Nitekim bu tez, muharref incil'de aynen şu ifadelerle tescil edilmiştir:
“Kimlerin günahlarını bağışlarsanız, onlara bağışlanmış olur ve kimlerinkini alıkorsanız alıkonmuş olur.”[4]
İslamdan kopma sürecinin en tehlikeli aşamasına ulaşılmış olmasına rağmen, -halk İslam'ın etkisinden henüz tamamen sıyrılmadığı için- hiç kimse dinadamlarının böyle bir yetkiye sahip olduğuna inanmamaktadır. Aynı zamanda dinadamları da şimdiye kadar böyle bir tezle ortaya çıkmış değildirler. Ancak “dinadamı” terimi her şeye rağmen İslam'daki din kavramıyla ve Kur'ân'ın ruhuyla asla bağdaşmayan Hıristiyanca bir anlayışı çağrıştırmaktadır.
İslam'da âlimler arasında rütbe ve statü farkları olmadığı için hiyerarşi de yoktur. Çünkü İslamda “Bilgi müminin yitiğidir, nerede bulursa oradan alır.” Keza İslam'da ilim anonimdir. Yani bir müslüman tarafından kazanılmış olan ilmin, ümmet yararına kullanılması zorunludur. Dolayısıyla âlim kişi, hiyerarşik bir sistemin baskısı altında değil, bilakis doğrudan İslamın ona yüklediği sorumlulukla ilmini müslümanlara devretmek durumundadır. [5]
[1] Zümer: 39/9
[2] Prof. Dr. Thomas Michel, Hıristiyan Tanrıbilimine giriş, s. 91-92, İst-1992
[3] Kur'ân-ı Kerim 4/48 .
Müslümanlar arasında yaygın olan “Allah ile kul arasına kimse giremez” sözü, bu ayet-i kerimeye dayanmaktadır. Ancak bu sözün yanlış yorumlandığı ve amacının çarpıtıldığı da maalesef bir gerçektir. Evet aslında hiç kimse doğrudan, Allah tarafından görevlendirdiğini ileri sürerek O'nun adına bir icraatta bulunamaz. Fakat bu ayrı şeydir, Allah'(cc) ın Kur'ân-ı Kerim'le koyduğu yasaları uygulamak da ayrı şeydir, çünkü bu, doğrudan Allah (cc) adına tasarrufta bulunmak anlamına gelmez. Zira Kur'ân-ı Kerim, zaten hayata geçirilmek üzere indirilmiştir. İslam düşmanları özellikle bu iki şeyi maksatlı olarak birbirine karıştırmaya ve bilgisiz insanları şaşırtmaya çalışırlar.
[4] Yuhanna İncili, 20/23
[5] Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 34-36.