İsmailîlik:

 

İsmaîlîliğin kökü tarihte Hicretin ikinci yüzyılı ortalarına kadar da­ya­nır. Karmatiler ve Mısır Fâtimî Devleti (M. 910-1160)'nin kurucuları da İsmailî'dirler. Bunlar İmam Cafer-i Sadık (ra)'ın oğlu İsmail'e bağlı oldukla­rını ileri sürerler. İmam Cafer-i Sadık (ra),  Hz. Ali (ra)'nin beşinci torunu­dur. Aynı zamanda İmam Ebu Hanife (ra)'nin üvey babası olduğu söylenir. İsmailîler'in inançları ile İmam Cafer (ra)'in itikadı arasında hiç bir yakın ben­zerlik yoktur. Çünkü İmam Cafer (ra) de Ashab, tabiiler ve Çağdaşı ol­duğu ünlü müctehid Ebu Hanife (ra) gibi inanıyordu. Halbuki İsmailîler, (biri de Cafer-i Sadık olan)  bütün imamla­rına yarıtanrı olarak inanmakta­dırlar.

İmametin, İsmail'den sonra oğlu Muhammed el-Mektûm'a intikal et­ti­ğini ileri sürerler. Mektûm, gizli demektir. Bu yüzden İsmailîler, Batınî (gizlici) diye adlandırılmışlardır. Böyle anılmalarının bir diğer ne­deni de onların Kur'ân-ı Kerim hakkında sapkın bir kanaata sahip bu­lunmala­rın­dandır. İsmailîler'e göre, Kur'an âyetlerinin herkes tara­fından açıkça anlaşı­lan manalarından başka bir de kapalı anlamları vardır ve esas bun­lar önem­lidir. Nitekim bu inançladır ki Kur'ân-ı Kerim'i açıkça anlaşılan manala­rından tamamen farklı yorumlayarak İslam'dan kop­muşlardır. Yine İsmailîler'e göre imamın her davranışı haktır ve tanrı­saldır. Onun için imam asla yanılmaz. Dolayısıyla bütün imamlar ma­sumdurlar.

İsmailîler, tarih boyunca inançlarına yeni yeni içerikler kazandır­mış­lar­dır. Bu görüşleriyle de gittikçe İslam'dan uzaklaşmışlardır. Öyle ki İsmailîlik bir zaman gelmiş tamamen bağımsız bir din kimliğine bü­rün­müştür. Örneğin vaktiyle kurdukları Mısır Fâtımî Devleti sırasında ölü­ler için özel törenler düzenlemek ve türbe inşa etmek gibi faaliyet­lerle ta­nın­dılar. Bu et­kinlikleri o günlerden beri gelenek olarak müs­lümanların eği­timsiz tabanı arasında da yerleşti. Günümüzde de bunlar hac ibadetini Hindistan'ın Bombay kentinde yapmaktadırlar. Son yıl­larda Allah'ın yer­yüzünde temsil­cisi olduğuna inandıkları ve “Ağahan” ünvanıyla yücelt­tikleri birinin etra­fında örgütlenmeye baş­ladılar. Ağahan'ın Hz.Ali (ra)'nin beşinci torunu Cafer-i Sadık (ra) ve oğlu İsmail'in soyundan geldi­ğine inanmaktadırlar. Mallarının, gelirlerinin ve mehirlerinin beşte bi­rini O'na bağışlarlar. Keza varisi olmayan kişi­nin de bütün malı -ölümünden sonra- Ağahan'a intikal eder. [1]  


 

[1] Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 56-57.