Ecel ve Ömür:

 

Ömür, canlının bu dünyada var olmasıyla başlayan ve ecelinin ge­lip çatmasıyla ya da canlının ölmesiyle son bulan belirli süredir. Bu tanım­dan ha­reket ederek, "öyle ise her canlının ömrü biçilmiştir" demek doğru­dur; an­cak bu, yeterli ve doyurucu bir açıklama değildir. Önce şunu düşün­meli­yiz: Değil yalnız canlılar, Allah'tan başka her şey sürelidir, fânîdir, sonludur. Çünkü her şey Allah Teâlâ'nın ezelî ve kuşatıcı bilgisine, O'nun kurmuş bulun­duğu kâinat disiplinine ve bu disiplini ayakta tu­tan evrensel yasa­lara bağlı olarak (fizik sınırlarda)  sebep-sonuç ilişkisi içinde değişikliğe uğrar.

Her şey, kendi temel niteliklerinin çizdiği sınırlar içinde bağımsız bir bütünlükle ortaya çıkar ve Allah’ın sünneti dediğimiz kâinattaki sistemlerinden birine bağlı olarak aşama­larla ge­lişir, yıpranır, eskir ve sonunda köklü bir değişikliğe daha uğrar. İşte ilk var oluştan sonraki bu iki değişim ara­sında geçen süre her varlığın kesin öm­rünü ifade eder.

Örneğin toprağa atılan bir tohumun, ekildiği andan itibaren yeşerip bir zaman sonra kurumasıyla ya da kesilip biçilmesiyle sona eren süre o bitki­nin ömrüdür. Keza bir sanatkâr tarafından yapılan herhangi bir ese­rin ger­çekleştirildiği andan itibaren kullanımdan kaldırıldığı saate kadar geçen süre yine o eserin ömrüdür. Ancak ömür ve ecel kavram­ları bu ba­sit ve so­yut açıklamayı aşarak insan idrâkinin ulaşamayacağı İlâhî irâdeye bağlı özel bir anlam taşırlar. Bu da, ecel ve ömür, birbirlerin­den pek soyut­lanamayan (ancak materyalıstlerin ileri sürdüğü gibi bir ev­rim olarak değil), Allah'ın izni ve ezelî irâ­de­siyle birbirini doğu­ran, birbirini tamam­layan devr-i dâim içindeki hayat ve kâinât olaylarının birer parçasıdırlar.