Allah Teâlâ, insanın ne zaman doğacağını ve ne zaman öleceğini ezelî ve kuşatıcı ilmiyle kesin olarak bildiği için ömrün uzaması ya da kısalması mümkün değildir. "Allah'ın her şeye gücü yeter, binâenaleyh daha fazla yaşamak için kulun yapacağı duâyı kabul etmek O'nun için zor ya da imkânsız değildir" demek bir çelişkidir. Çünkü Allah Teâlâ, tüm geleceği olduğu gibi, her insanın ne zaman öleceğini de önceden ve kesin olarak bilir. Bu bakımdan duâ ile değişerek ileri bir zamana ertelendiği sanılan ecel, aslında, Allah tarafından kesin şekilde belirlenmiş olan eceldir. Şu halde Allah'ın bir kimse için takdir buyurduğu ölüm tarihini bu kişinin duâsıyla değiştirmesi demek, O'nun bu olayı sonra düşünmesi ve iki şey arasında tercih yapması gibi ezelî bilgisine ters düşen bir durumdur. Buna "Bedâ" denir. Bedâ ise Şiîlikte bir inançtır ve Allah'ın sıfatlarına, kemal ve kuşatıcılığına aykırıdır.
"Allah dilediğini siler, dilediğini de (olduğu gibi) bırakır." (13/Ra'd, 39) mealindeki âyet-i kerimeye dayanarak ömrün artıp eksilebileceğine, ya da başka bir ifade ile ecelin değişebileceğine inanmak da bir yanılgıdır. Gerçekte Allah'ın, dilediğini silmesi; O'nun başlangıcı ve sınırı olmayan bilgisiyle, -yok olmasını belirlediği şeyi- zamanı geldiğinde ortadan kaldırması ve devam edecek olan şeyi de vâdesine kadar bekletmesi demektir.
Burada şöyle bir soru ile karşılaşmak mümkündür: "Mâdem ki her şey önceden kesin olarak belirlenmiştir ve her şey zamanı gelince olup bitmektedir, öyle ise kulun duâ etmesi, örneğin, şer ve belâların def olması, barışın, huzur ve mutluluğun gelmesi için dilekte bulunması bir anlam taşımamaktadır. Halbuki Allah Teâlâ: "Rabbiniz buyurdu, Bana duâ edin, Benden dilekte bulunun, sizin için kabul edeyim." (40/Mü'min, 60) diyor. Bu nasıl açıklanabilir? "
Önce şu gerçeği anlamaya çalışmak gerekir ki, Allah'ın kesin yasaları arasındaki ilişkilerde insanın ruhsal ve psikolojik yönlenmesini sağlayan etkiler vardır. Şer, kötülük, sıkıntı ve huzursuzluk, ya da hayır, huzur, sevinç ve bereket göreceli kavramlardır. Bunlar herkese göre değişir. Nitekim aynı olayın, birini sevindirirken, bir diğerini acılara boğduğu bilinen bir gerçektir. Örneğin Allah Teâlâ, kullarından birinin duâsını kabul ederek amacını gerçekleştirmekle onu sevindirmeyi, buna karşın o kimseden nefret eden bir diğerini de dolayısıyla aynı anda üzmeyi ezelî ilminde takdir etmiş olabilir. Şu halde bir kimsenin, örneğin: "Allah'ım beni mutlu kıl!" diye duâ etmesi üzerine o insanın gerçekten de herhangi bir nedenle mutluluk duymaya başlaması Allah'ın ezelde böyle bir olayı bilmiş olmasındandır.
Ecel ve ömür meselelerine gelince bunlarda hiçbir izâfîlik yoktur. Bilâkis ömür, ecel ve ölüm çok somut hayat olaylarıdır. Bunların kesin ve pozitif açıklamaları vardır. Her insana göre farklı anlamlarda yorumlanamazlar. Ölüm olayı, her insanın kanaat ve yargısında yine ölümdür. Ecel ve ömür de böyledirler. Dolayısıyla ölümü hazırlayan nedenlerle; değişken, izâfî psikolojik olayları karıştırmamak gerekir.