Basralı Dilbilimcilerin Cevabı
Basralı dilbilimciler bu iddialara birçok yönden cevap vermişlerdir. İşte cevapları:
“Ey Allah’ım! Seni, arşını taşıyanları, melekleri ve bütün yaratıklarını şahit tutarak sabahladım. Sen gerçekten Allahsın. Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Sen teksin, ortağın yoktur. Muhammed de senin kulun ve elçindir.” [2]
Kur’an’da da bu kelimeden sonra talep gelmemiştir. İşte buna örnek; Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır senin elindedir. Gerçekten sen, her şeye güç yetirensin.” [3]
“De ki: “Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşehade edileni bilen Allah’ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin.” [4]
Hz. Peygamber’in rükû ve secdede söylediği şu duada da “Allahümme” kelimesinden sonra talep zikredilmemiştir: “Sen ne yücesin! Ey Allah’ım! Ey Rabb’imiz! Sana hamd olsun. Ey Allah’ım! Beni bağışla.” [5] Burada da iddia ettikleri takdir geçerli değildir.
Kimi dil bilimciler, daha fazla saygı ve talepte ısrarı belirtmek için “Allahümme”nin sonuna mim’in eklendiğini söylemekte ve bu görüşlerini destekleyen çeşitli deliller ileri sürmektedirler. Ancak biz, konumuzun dışına çıkmamak için bu meseleyi uzmanlara bırakmayı, delillerini zikretmeden asıl konumuza devam etmeyi daha uygun buluyoruz.
Özetle mim harfi, her halükarda ve her ihtiyaç anında kendisiyle dua edilen, bütün isim ve sıfatları kapsayan “Allah” lafzına mübalağa ve tazim için eklenmiştir. Buna göre dua eden bir kimse “Allahümme innî es’elüke / Ey Allah’ım! Senden diliyorum” dediğinde sanki, “En güzel isim ve en üstün sıfatların sahibi olan Allah’a, isim ve sıfatlarıyla dua ediyorum” demiş olur. Buradaki mim, dua edenin Allah’a karşı duyduğu derin saygı ve talepteki ısrarını belirtmektedir.
Hz. Peygamber birçok duaya bu kelimeyle “Allahümme” ile başlamıştır. Bu dualardan sadece iki tanesini örnek vermekle yetineceğiz. Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Bir kula bir hüzün, dert ve kaygı geldiğinde şöyle dua ederse Allah mutlaka onun hüzün, dert ve kaygısını giderir, yerine gönül ferahlığı getirir: “Ey Allah’ım! Şüphesiz ben senin kulunum, erkek ve kadın kullarının oğluyum. Senin emrinin altındayım. Hakkımda verdiğin hüküm geçerlidir. Bu hükmün adildir. Senin kendini isimlendirdiğin veya kitabında indirip belirttiğin veya herhangi bir varlığa öğrettiğin veya kendi katında gayb âleminde tercih ettiğin her isimle senden diliyorum. Şu yüce Kur’an’ı kalbimin baharı ve gönlümün nuru yap. Onunla hüznümü yok et, dert ve kaygılarımı gider.” Bunun üzerine sahâbîler: “Ey Allah’ın Resûlü! Bunu başkalarına öğretelim mi?” dediler. Hz. Peygamber: “Evet, bunu işitenlerin başkalarına öğretmesi gerekir” buyurdular.[6]
Dua edenin isim ve sıfatlarıyla Allah’tan istekte bulunması daha güzeldir ve böyle dua etmesi teşvik edilir. Şu İsm-i azâm duasında olduğu gibi: “Ey Allah’ım! Hamd sanadır, senden başka ilâh yoktur. Sen şefkatli, merhametli ve cömertsin. Gökleri ve yeri yaratansın. Ey yücelik ve ikram sahibi! Ey Hay! Ey Kayyûm! Yalnız senden diliyorum.” [7]
* * *
[1]
el-Heysemî, “el-Mecma’”,
[2]
Tirmizî,
[3]
Âl-i İmrân,
[4]
Zümer,
[5]
Buhârî,
[6]
Sahih bir hadistir. Bkz. Ahmed, “el-Müsned”,
[7]
Sahih bir hadistir. Bkz. Hâkim, “el-Müstedrek”,