Kulun Allah’ın Gözetiminde Olduğunu Bilmesi (Murakabe)
İbn Kayyim der ki: “Murakabe, kulun gizli ve açık bütün durumlarını Yüce Allah’ın gözetlediğini kesin olarak bilmesi ve bunu devamlı aklında tutmasıdır. Kulun bu kesin bilgi ile kendisini daima kontrol altında tutması murakabenin kendisidir. Murakabe, Allah’ın sürekli gözetleyici olduğunu, kendisini gördüğünü ve sözlerini işittiğini bilmenin bir sonucudur. Allah, her an ve her zaman bütün canlıları gözetlediği gibi insanların yaptıklarını da gözetlemektedir. Bundan gafil olmak, Allah’a ulaşma yoluna yeni başlayanların hâllerinden uzak olmak demektir. Bu yolda mesafe alan mürîdlerin veya âriflerin murakabeden gafil olmaları durumunda acaba hâlleri nice olur?”
el-Cerîrî der ki: “Kendisiyle Allah arasındaki ilişkiyi takva ve murakabe ile güçlendirmeyenler, keşif ve müşahedeye ulaşamazlar.”
Bazı ârifler şöyle söylemişlerdir: “Allah, aklına gelen şeylerde bile Allah’ı murakabe edenlerin azalarını, yanlış hareketlerden korur.”
Bazı âriflere: “Çobanlar, ne zaman asası ile koyunları tehlikeli meralardan korurlar?” diye sorulunca: “Orada bir bekçi (gözetleyici) olduğunu bildikleri zaman.” diye cevap vermişlerdir.
Cüneyd-i Bağdâdî der ki: “Kendi nefislerinde murakabeyi gerçekleştirenler, bir ânı bile Rablerinden gafil geçirmekten korkarlar.”
Zün’nûn-i Mısrî de şöyle söyler: “Murakabenin âlameti, her durumda Allah’ın indirdiklerini tercih etmek, O’nun yücelttiklerini yüceltmek, küçük gördüklerini küçük görmektir.”
Başka arifler de murakabeyi şöyle tanımlamışlardır: “Murakabe, kalbin her an ve her adımda Allah’ın gözetiminde olduğunu bilmesidir.”
el-Cerirî der ki. “Bu işimiz (tasavvuf) iki kural üzerine bina edilmiştir: Nefsini daima Allah’ın gözetimi (murakabe) altında tutmak, dışını da İslâm’a uygun hâle getirmektir.”
İbrahim el-Havâs da şöyle söyler: “Murakabe, açık ve gizli bütün hallerini Allah için arındırmaktır.”
Bazı ârifler şöyle demişlerdir: “Bu yolda insanın nefsine zorunlu kılacağı en önemli şey, muhasebe, murakabe ve bildikleriyle amel etmektir.”
Ebû Hafs, Ebû Osman en-Nisabûrî’ye şöyle tavsiyede bulunur: “Öğüt vermek için insanların arasına oturduğunda, öncelikle kendi kalbine ve nefsine öğüt ver. İnsanların seni dinlemek için toplandıklarına aldanma. Bil ki, onlar senin sadece dışını gözetlemekte, Yüce Allah ise hem dışını hem de içini gözetlemektedir.”
Murakabe, Yüce Allah’a Rakîb (gözetleyen), Hafîz (koruyan), Alîm (bilen), Semî’ (işiten) ve Basîr (gören) adlarıyla ibadet etmektir. Bu isimleri bilen ve anlamlarını iyi düşünüp onlarla ibadet eden kimse murakabe sahibi olmuş olur. Yine de en doğrusunu Allah Teâlâ bilir.[1]