﴿ اَلسَّمِيعُ ﴾
SEMÎ’
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır.
“Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.”[1]
“Elbette Allah işitendir, görendir.”[2]
el-Hattâbî der ki: “Semî’, mübalağalı ism-i fail vezninde olup işiten anlamına gelir. O, fısıltıları da gizli söylenenleri de işitendir. O’na göre alenilik veya gizlilik, sükut veya konuşmak birdir.”[3]
İbn Kayyim ise şunları söyler: “Semî’, gizli veya açık söylenen her sözü eşit olarak işitendir. O’nun işitmesi bütün sesleri kuşatmıştır. Varlıkların seslerini asla birbirine karıştırmaz ve şaşırmaz. Birinin sesini işitmek, ötekinin sesini de işitmeye mani olmaz. Talep edenlerin çokluğu, onu şaşırtmaz ve yanıltmaz. Hz. Aişe anlatıyor: “İşitmesi bütün sesleri kuşatan Allah’a hamd olsun. Kocasının Hz. Peygamber’e şikayet etmeye gelen kadın, hayâsından bazı sözlerini gizli söyleyince Yüce Allah şöyle buyurdu: Allah, aranızda geçen konuşmaları işitiyordu. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.”[4]
Sem’ (işitmek) ile dört anlam kastedilir. Bunlar:
Şu âyetler birinci anlama delalet etmektedir:
“Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan (kadın)ın sözünü işitti.”[5]
“Andolsun Allah; “Gerçek, Allah fakirdir, biz ise zenginleriz” diyenlerin sözlerini işitmiştir.”[6]
Şu âyet ise ikinci anlama delalet etmektedir:
“Ey iman edenler, “Râinâ-Bizi güt, bize bak” demeyin, “Unzurnâ-Bizi gözet” deyin ve dinleyin.”[7]
Namazda, rükûdan kalkarken söylenen “Semi’allahu limen hamideh” (Allah, kendisine hamd edeni işitti) duası ve rivayet edilen “Allahüme’s-ma” (Ey Allah’ım! İşit. Yani cevap ver, senden istediğimi bana ver demek.) duası üçüncü anlama işaret etmektedir.
Şu âyet de dördüncü anlama işaret etmektedir.
“Onlar, yalana kulak verenler…”[8] Yani yalana kulak verip onu kabul edenler ve inkar etmeyip ona uyanlar… demektir. Bir görüşe göre şu âyette bu anlamdadır:
“İçinizde onlara kulak verenler de vardır.”[9] Yani onların sözlerini kabul edip uyanlar da var demektir. Ancak bir diğer görüşe göre bu âyet, gözcü ve ajanlara işaret etmektedir. Fakat biz, bu görüşü doğru bulmuyoruz. Çünkü gözcü ve ajanlar, iç içe olmayan gruplar arasında bulunurlar. İç içe yaşamayan gruplar, birbirlerinden haber almak için gözcü ve ajanlara ihtiyaç duyarlar. Oysa bu âyet, münafıklar hakkında nazil olmuştur. Ve münafıklar sahabelerle iç içe birlikte yaşamaktaydılar. Bu yüzden gözcü ve ajanlara ihtiyaçları yoktu.[10]
[1]
Mü’min,
[2]
Nisa,
[3]
Beyhakî, a.g.e., s.
[4]
Mücadele,
[5]
Mücadele,
[6]
Âl-i İmrân,
[7]
Bakara,
[8]
Maide,
[9]
Tevbe,
[10]
İbn Kayyim, “Bedâiu’l-fevâid”,