Sabır ile Hilm (Yumuşaklık) Arasındaki Fark

Sabır, hilmin bir ürünüdür. Yumuşak olmak sabırlı olmayı gerektirir. Ki­şinin sabrı, yumuşaklık derecesine göredir. Yumuşaklığı fazla olanın sabrı da fazla olur. Yüce Allah’ın bir sıfatı olarak hilm, sabırdan daha geniş ve daha kapsamlıdır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerîm’de Halîm sıfatı daha çok geçer. Halîm sıfatının kapsamlılığı nedeniyle Kur’an’da birçok kez Allah’ın Alîm sıfatıyla birlikte zikredilmiştir. Şu âyetlerde olduğu gibi:

Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.[1]

Şüphesiz Allah, bilendir, Halîm’dir.[2]

İnsanlar çoğu zaman ya ne yapacaklarını bilemeden veya güçleri yetme­diğinden bağışlar ve sabrederler. Allah ise ne yapacağını bilerek ve tam bir güce sahip olduğu halde bağışlar ve sabreder. İlimle birlikte hilm, güçle bir­likte bağışlama ne kadar güzeldir. Bu yüzden sıkıntı anlarında okunan duada Yüce Allah, azametle birlikte hilmle anılır. Allah’ın yüce ve Halîm oluşu zatının bir gereğidir.[3]

Allah’ın sabretmesi, kullarının inkarı, şirk koşması, sövmesi, emir ve ya­saklarına uymamasıyla ilgilidir. Kulların bu amelleri işlemesi, Allah’a eziyet vermez ve O’nu, hemen cezalandırmaya sevk etmez. Aksine O, bütün bu fenalıklara sabreder, cezalandırmada acele etmez, yumuşak davranır ve ken­dilerini düzeltmeleri için bu fiilleri işleyenlere süre tanır. Eğer buna rağmen asi ve günahkarlar yaptıklarından vazgeçmez, isyanlarına devam eder ve Allah’ın hilmine ve süre tanımasına aldırış etmezlerse artık Allah, onları güçlülerin yakalayışı ile yakalar ve şiddetli bir cezaya çarptırır. Bundan sonra artık kulla­rın hiçbir özrü kalmaz, hiçbir pişmanlık fayda vermez. Yaptıkları dualara bir karşılık verilmez. Bütün bu durumlar, Allah’ın halîm sıfatının bir gereği ger­çekleşir. Bu sıfat, Allah’ın zatî bir sıfatı olup asla kaybolmaz.

Sabır ise, ilgili olduğu durumun ortadan kalkmasıyla yok olur. Tıpkı bir hikmet gereği yaratılan diğer fiillerin, varlık nedeni olan hikmetin kaybolma­sıyla ortadan kalktığı gibi. Hilm ile sabır arasındaki bu ince farkı iyi düşün. Zira bu farkı, ikisinin anlamını iyi düşünenler ancak bulabilir. Bu farka dikkat çekenleri dinle ve sende bu farka dikkat çek. Zira birçok kimsenin bu farkı anlaması oldukça zordur. Bunlar, bu anlamın Kur’an’da olmadığını söyler, bu yüzden onunla uğraşmak istemez ve yüz çevirirler. Daha çok kulun sabrı ve çeşitleri konusunda konuşmayı tercih eder, hep bununla meşgul olurlar. Oysa bu kimseler bu ismin hakkını vermiş olsalardı, Yüce Allah’ın Alîm, Rahîm, Kâdir, Semî’, Basîr, Hay ve diğer güzel isimleri bütün varlık­lardan daha çok hak ettiği gibi bu ismi de daha çok hak ettiğini bilirlerdi. Allah’ın sabrı ile kulların sabrı arasındaki farkın, kendi hayatları ile Allah’ın hayatı, kendi ilimleri ile Allah’ın ilmi, kendi işitmeleri ile Allah’ın işitmesi ve kendi nitelikleri ile Allah’ın sıfatları arasındaki fark gibi olduğunu anlarlardı.[4]

 


 

[1]     Nisa, 12.

[2]     Hac, 59.

[3]     İbn Kayyim, “Uddetu’s-sâbirîn”, s. 281-282.

[4]     İbn Kayyim, a.g.e., s. 282.