﴿ اَلضَّارُّ - اَلنَّافِعُ ﴾
DÂR
(ZÂR) - NÂFİ’
Bu isimler Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadis-i şerifte geçmektedir. Bütün İslâm âlimleri bu isimleri kabul etmişlerdir. Bu isimler, Allah’ın kitabında ne isim ne de fiil olarak geçmez. Ancak şu iki âyette şöyle geçer:
“Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O’ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik de dokunduracak olursa O, her şeye güç yetirendir.”[1]
“De ki: “Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim.”[2]
Her iki âyette geçen “zarar” ve “fayda” sözcükleri, Allah’ın mutlak anlamda varlıkların idaresini elinde bulundurduğuna ve bunun yalnız O’na has olduğuna delalet etmektedir. Allah, bu varlıkta dilediğini yapan, her dileğini varlıklar üzerinde gerçekleştirendir. Bu yüzden yalnız O, varlıklara yarar sağlar veya zarar verir. İkinci âyet bu anlamı açık bir şekilde vurgulamaktadır: “De ki: “Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim.”[3] O halde her şey O’nun kabzasındadır. Dilediği ve karar verdiği şekilde hükümlerini varlıklar üzerinde uygular. Ancak aklı kıt bazı kimseler, Rablerin Rabb’ine yakışmayan bir takım sebepler ve eşler uydurdular. Şu âyetler bu kimselere işaret etmektedir:
“Kendi kullarından O’na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.”[4]
“Yoksa Allah’a, O’nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır.”[5]
Allah her şeyi yaratan ve yarattığına bir ölçü ve etki koyandır. İlaçlara yarar veya zarar etkisi veren, ölüme ölüm, acıya acı, yiyecek ve içeceklere doyurma ve kanma etkisi koyan Allah’tır. O’nun her uygulaması bir düzen ve sisteme göredir. Her şeyin olumlu ve olumsuz etkisi O’nun yed-i kudretindedir. O’nun iradesi, dilemesi ve izni olmadan hiçbir şey etkisini gösteremez. Allah’ın etkiyi yaratma kararı olmadan hiçbir varlık olumlu ya da olumsuz yönde etkili olamaz. Her şey O’nun irade ve kararı ile gerçekleşir. Allah zalimlerin söylediklerinden beridir.
el-Halimî der ki: “Allah’a sadece Dâr ismiyle dua etmek caiz değildir. Bu nedenle her iki isimle (Dâr, Nâfi’) birlikte Allah’a dua edilmelidir.”
el-Hattâbî de şöyle söyler: “Bu iki ismin birlikte zikredilmesi, Allah’ın dilediğine yarar sağlamaya dilediğine de zarar vermeye kadir olduğunu gösterir. Zira zarar verme veya yarar sağlama gücüne sahip olmayanın varlığı ve etkisi de olmaz.”
İbn Abbas anlatıyor. Bir gün Hz. Peygamber’in terkisindeydim. Bana: “Ey delikanlı! (veya ey oğul!), Allah’ın seni kendisiyle faydalandıracağı bazı sözler öğreteyim mi?” dedi. Ben: “Evet, ey Allah’ın Resûlü!” dedim. Hz. peygamber şöyle buyurdu: “Allah’ı (emir ve yasaklarını) koru ki, O da seni korusun. Allah’ı gözet ki, O’nu önünde (bir rehber olarak) bulasın. Bollukta O’nu tanı ki, O da şiddet ve sıkıntı anında seni tansın. Bir şey dilediğinde yalnız O’ndan dile. Bir yardım istediğinde yalnız O’ndan yardım iste. Bil ki, kalem olacak şeyleri yazıp artık kurumuştur. Bundan böyle eğer bütün varlıklar, Allah’ın sana takdir etmediği bir yarar sağlamak isteseler buna güçleri yetmez. Yine Allah’ın takdir etmediği bir zarar vermek isteseler, buna da güçleri yetmez. Nimet anlarında şükrederek Allah’a ibadet et. Bil ki, yakîn (sağlam ve kesin bilgi), hoşlanmadığın şeylere sabretmendedir. Zafer (yardım) sabırla; kurtuluş sıkıntıyla; kolaylık da zorlukla birliktedir.”[6]
Ebû Muhammed Abdulhak der ki: “Bu hadisi Ebû Bekir b. Sabit el-Hatîb, “el-Faslu’l-musil” adlı eserinde sahih olarak tahric etmiştir. Ayrıca Tirmizî de bu hadisi tahric etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. Doğru olan da budur.”