﴿ اَلْعَلاَّمُ - اَلْعَلِيمُ ﴾
ALLÂM
- ALÎM
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah gaybları çok iyi bilendir.”[1]
Allâm ismi, meşhur istihare duasında da geçer: “Şüphesiz sen, gaybları çok iyi bilensin”[2]
Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber, sabahladığında, akşamladığında ve yatağına girdiğinde Hz. Ebû Bekir’e şu duayı okumasını tavsiye etmiştir: “Ey görüneni ve görünmeyeni bilen Allah’ım! Ey göklerin, yerin ve her şeyin Rabb’i ve Maliki! Senden başka ilâh olmadığına şehadet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden sana sığınırım. Nefislerimize bir kötülük yapmaktan veya onu bir müslümana zarar vermeye sürüklemekten sana sığınırız.”[3]
el-Halîmî der ki: “Alîm, eşyaların hakikatini idrak eden, bilendir. Öncesiz olan Allah’ın bu isimle isimlendirilmesinin zorunlu olması, kendisinin dışındaki bütün varlıkların O’nun bir fiili olması nedeniyledir. İrade ve emir olmadan bir fiilin gerçekleşmesi ise mümkün değildir. Dolaysıyla fiilin gerçekleşmesi iradeye bağlıdır. İrade ise hayat ve bilgi sahibi olmayı gerektirir.”[4]
el-Halîmî, Allâm ismini ise şöyle tanımlar: “Allâm, farklı türdeki bütün bilgi çeşitlerini bilendir. Buna göre Allah, şu an var olanı, var olmakta olanları, var olduklarında nasıl olacaklarını, var olmayanları ve eğer var olsalardı nasıl olacaklarını bilendir.”
İbn Abbas, “Şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.”[5] âyeti hakkında şunları söyler: “Allah, hem insanoğlunun kendi nefsinde gizlediklerini hem de henüz gerçekleşmeden kendisinin faili olduğu ve insanoğlundan gizlediği gizlilikleri bilendir. Allah, bütün bunları bilmektedir. Allah’ın geçmiş hakkındaki bilgisi ile gelecek hakkındaki bilgisi aynıdır. Bütün varlıkların bilgisi, O’na göre tek bir nefis gibidir.”[6]