Allah’ın Üstünlük Sıfatı ve Bu Sıfatı Kabul Etmeyenlere Cevap

1- Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “O, kulları üzerinde kahredici olan­dır.[1], “Üstlerinden olan Rablerinden korkarlar.[2] Buradaki üstünlük, yüce­lik, ululuk ve büyüklük anlamındadır. Allah, bütün varlıklar üzerinde kadir olandır. Her şey O’nun kudreti ve iktidarı altındadır. Bu anlamda bu isim, Allah’ın manevi sıfatlarından sayılır. Eğer bu ismi, her şeyde tasarruf sahibi olan anlamında alırsak, bu durumda Allah’ın fiilî sıfatlardan sayılır.[3]

2- Allah’ın böyle bir sıfatının bulunduğunu kabul etmemek ve onun sa­dece manevî bir sıfat olduğunu iddia etmek, bu sıfatı tamamen yok saymayı gerektirir. Özellikle Cehmiyye fırkası bu sıfatla birlikte Allah’ın diğer sıfatlarını ve fiillerini inkar etmektedirler. Bunlara göre Allah’ın hiçbir sübutî sıfatı yok­tur. Dolaysıyla Allah’ın başkasından daha yüce, daha büyük ve daha üstün olacak bir sıfatı mevcut değildir. Allah’ın zatının bu tür sıfatları yoktur. Çünkü böyle sıfatlar, tecsimi (Allah’ı cisimlendirme) zorunlu kılar. Bu ise mümkün değildir. Bu yüzden bunlara göre Allah’ın zatı büyüklükle, yücelikle, ululukla ve üstünlükle nitelenemez. O’nu bu sıfatlarla niteleyecek sübutî sıfatlar yok ki, bu tür sıfatlarla nitelensin. Allah’ın sübutî sıfatları olduğunu kabul etmek, O’nun parçalardan oluştuğunu kabul etmek anlamına gelir. Bu ise Allah için mümkün değildir. Allah’ın, kendisini başkasından daha yüce, daha üstün ve daha büyük yapacak fiilleri de yoktur. Çünkü bu zorunlu olarak, Allah’ın olaylara müdahale etmesini ve olayların O’nunla gerçekleştiğini gösterir. Al­lah için bu da mümkün değildir. Dolaysıyla bunlara göre Allah’ın başkasın­dan daha büyük, daha yüce ve daha üstün olmasının bir gerçeği yoktur. Bu nedenle Allah hakkında bu sıfatların yok sayılması gerekmektedir.

Özetle bunlara göre Allah, âlemin ne içinde ne dışındadır. Kâinatta mey­dana gelen olaylara bir müdahalesi yoktur. Bu olayların bir maslahat ve hik­meti bulunmamaktadır. O’nun yüzü ve elleri de yoktur. Her gece dünya se­masına da inmez. O, arş üzerine istiva etmemiştir. Kıyamet günü hüküm vermek için gelmeyecektir. Mü’minler cennette O’nu göremeyecek ve Allah onlarla konuşmayacaktır. Allah, dünyana ne Musa (a.s) ne de başka birisiyle konuşmamıştır. Parmaklarla O’na işaret edilemez. Güzel sözler O’na yüksel­mez. Melekler ve Ruh (Cebrail veya iyi ruhlar) da O’na yükselmez. Hz. Pey­gamber miraca çıkmamıştır. İki yay kadar veya daha fazla O’na yaklaşma­mıştır. Bu kimseler işte bütün bu durumları, teşbih (benzetme), tecsim (cisim­lendirme) ve terkip (parçalardan oluşma) gerekçesiyle kabul etmemekte ve inkar etmektedirler. Onlara göre bunları kabul etmek Allah’ı teşbihtir, tecsimdir ve terkiptir. Bu yüzden Allah’ın böyle sıfatları olduğunu kabul et­mezler. Oysa gerçekte bu, Allah’ın zatını, sıfatlarını ve fiillerini inkar etmektir. Allah, onlara rağmen her şeyden daha büyük, daha yüce, daha üstün ve daha uludur. Bunu kabul etmemek, her şeyi Allah’tan daha büyük kabul etmektir. Çünkü O’nun dışındaki varlıkların zâtları, sıfatları ve fiilleri vardır. Bu özellikleri olan ise olmayandan daha üstündür. Oysa Allah zatı, sıfatları ve fiilleri olan bir varlıktır. Hz. Peygamber, sahabeleri ve onlardan sonra gelenler Allah’ı tekbir etmiş, yüceltmiş ve üstün tutmuş, O’nun her türlü noksanlıktan uzak olduğunu kabul etmişlerdir. Allah, bütün kemâl sıfatlara, fiillere ve zata sahiptir. O’nun zatı, sıfatları ve fiilleri hiçbir varlığınkine benzemez.[4]

 


 

[1]     En’am, 18.

[2]     Nahl, 50.

[3]     Râzî, a.g.e., s. 253.

[4]     İbn Kayyim, “es-Savâiku’l-mürsele”, 1/1379.