Bu İsimleri Bilmenin Faydaları

1- Kalpler, yüce, merhametli, cömert ve güzel bir Mâlik’in bulunduğunu Kur’an-ı Kerîm’den öğrenip bunu müşahede ettiklerinde ister istemez O’nu sevmeye, O’na yaklaşmaya ve nefeslerini O’nun sevgisini kazanmak için har­camaya çalışır. O’nu her şeyden daha çok sever. O’nun rıza ve hoşnutluğunu her şeyin hoşnutluğundan daha üstün tutar. Daima O’nu zikreder ve O’nun zikri ile coşar. O’nu sever, O’na kavuşma özlemi duyar. Ancak O’nunla huzur bulur. Gıdası, azığı ve ilacı O’nun zikri ve yakınlığıdır. Eğer bunu kaybederse, huzuru bozulur ve yok olur. Varlığından hiçbir zevk ve tat almaz.[1]

2- İnsanlar arasında en zengin kimse, Allah’a en çok muhtaç olduğunun bilincinde olandır. Allah katında insanların en üstünü bu kimselerdir. O’nun karşısında kendisini zelil gören en üstün, zayıf gören en güçlü, bilgisiz ve cahil gören en bilgili, nefislerine aykırı davranan Allah’ın rızasına en yakın olandır. Allah’a muhtaçlık zenginliğin bizzat kendisidir. Bu yüzden Allah’a muhtaç olma ile zengin olma birbirine bağlıdır. Biri ötekini gerektirir.

Bil ki gerçek zenginlik ancak, Allah ile elde edilir. Zira O, kendi zatında mutlak zengin olan ve asla başkasına muhtaç olmayandır. O’nun dışındaki her şey O’na muhtaçtır. Örneksiz ve eşsiz yaratmak O’nun temel bir özelliği olduğu gibi, O’nun dışındakilerin temel özelliği de muhtaçlıktır. Allah’ın dı­şında bütün varlıklar yaratılmıştır. Bu nedenle yaratılma ve muhtaçlık, onların zatî bir özelliğidir. Mal, mülk ve zenginlik sahibi olmaları geçici ve izafidir. Çünkü kendi zatının dışında bir şeyle zengin olmuştur. O, bu harici şeyle zen­gin olmakta ve aynı zamanda ona ihtiyaç duymaktadır. Bu yüzden mutlak zengin olarak nitelenemez. Kendi zatının bir gereği olarak zengin olan ancak mutlak zengin olarak nitelenebilir. Bu durum ise başkası için değil sadece Allah için geçerlidir. O, kendi zâtıyla zengin olan, hiçbir şekilde başkasına muhtaç olmayandır. O, tek, Ganî ve Hamîd olandır.[2]

 

* * *

 


 

[1]     İbn Kayyim, “Tarîku’l-hicreteyn, s. 24.

[2]     İbn Kayyim, “Tarîku’l-hicreteyn, s. 59.