﴿ اَللَّطِيفُ ﴾

LATÎF

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Gözler O’nu idrak edemez; O gözleri idrak eder; O Latif’tir, her şeyden haberdardır.[1]

el-Hattâbî der ki: “Latîf, bilmedikleri yönden kullarına lütuflarda ve iyiliklerde bulunan, onlara düşünemedikleri yönden yararlar sağlayandır. Allah şöyle buyurur: “Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır; dilediğini rızıklandırır.[2]

İbn Arabi’nin Latîf’i şöyle tanımladığı rivayet edilir: “Latîf, seni ihti­yaç ve amacına kibarlıkla ulaştırandır. “Allah sana lütfetti” denildiğinde bu, “Allah güzellikle seni amacına kavuşturdu” demektir.”

Bazı kimseler Latîf’i, “Keyfiyeti idrak edilemeyen, gizli olan” şeklinde tanımlamışlardır.[3]

Gazali Allah’ın Latîf ismi hakkında şunları söyler: “Latîf, yararlı olan şeylerin gerçeklerini ve inceliklerini bilen, sonra da bunları, sert olmayan yu­muşak bir yolla hak edenlere ulaştırandır. Bu bilgi ve yumuşak fiil, herhangi bir şeyde bir arada bulunduğunda lütuf anlamı gerçekleşmiş olur. Bu anlamın Allah’tan başkası için gerçekleşmesi düşünülemez. Çünkü Allah’ın her şeyin inceliklerini, gizliliklerini ve gerçeklerini bildiği kuşkusuzdur. O’na göre gizli ve açık şeyleri bilmek aynıdır. Allah’ın, fiillerinde yumuşak olmasının ise zaten bir sınırı yoktur.”[4]

Kurtubî der ki: “İslâm âlimleri Latîf’i birçok değişik anlam ve ifadelerle tanımlamışlardır. Yirmi ikiye kadar çıkan bu tanımları şöyle sıralayabiliriz:

1- İbn Abbas “Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır.[5] âyetini, “On­lara hoş ve güzel davranandır” şeklinde açıklamıştır.

2- Onlara iyilik edendir.

3- İyi kimseye de kötü kimseye de iyilik yapandır. İsyanları nedeniyle onları açlıktan öldürmez.

4- Kullarına yumuşak davranandır.

5- Huzuruna çıkışta ve hesaba çekilişte onlara yumuşak davranandır.

6- Rızık vermede kullarına iki yönde iyilik yapandır. Birincisi, onları güzel şeylerle rızıklandırması; ikincisi ise, rızklarını bir defada kendilerine vermeyip israf etmelerine ve savurganlık yapmalarına mani olmasıdır.

7- Kendisini tanımalarını sağlamakla veli kullarına; inkarları nedeniyle hemen cezalandırmamakla da düşmanlarına pek lütufkardır.

8- İnsanlardan ümidini kesip kendisine sığınan, yönelen ve dayanan kullarına lütuflarda bulunan, onları kabul eden ve onlara yönelendir.

9- İnsanlar arasında kullarının iyiliklerini yayan, kötülüklerini örtendir.

10- Azı kabul edip çoğu verendir.

11- Dünyada rızkını keserek kimseden öç almayan, âhirette de kimsenin merhametinden ümit kesmediğidir.

12- Adaletinden korkulan ve iyilikleri (ihsanı) umulandır.

13- Kuluna çalışmasından daha fazlasını veren ve ona gücünden fazlasını yüklemeyendir. Allah şöyle buyurmuştur: “Nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan etti.[6], “Allah (ağır yükleri) sizden hafîfletmek ister.[7]

14- Kendisine isyan edeni cezalandırmakta acele etmeyen, umut edenin de umudunu boşa çıkarmayandır.

15- Dinine hizmet edene yardım eden ve çokça övendir.

16- İsteyeni geri çevirmeyen, ümit edeni ümitsiz kılmayandır.

17- Hataları affedendir.

18- Kendi nefsine acımayana acıyandır.

19- Ariflerin müşahede ettikleri sırlarla etrafı aydınlatan, dosdoğru yolu onların metodu yapan ve bardaktan boşanırcasına gökyüzünden yağmur yağdırandır.

20- Hayal ile kendisine ulaşılamayandır. (Hayal edilemeyendir.)

21- Fiillerin en gizli inceliklerini bilendir. Anne karnında cenini yaratması, fışkı ile kan arasından göğüslerden halis süt çıkarması gibi.

22- Her zorluğu kolaylaştıran ve her kırığı onarıp iyileştirendir.[8]


 

[1]     En’am, 103.

[2]     Şûrâ, 19.

[3]     Beyhakî, a.g.e., s. 62-63.

[4]     Gazâlî, a.g.e., s. 70.

[5]     Şûrâ, 19.

[6]     Lokman, 20.

[7]     Nisa, 28.

[8]     Kurtubî, a.g.e., 1/ 333-336.