﴿ اَلْمُبْدِئُ – اَلْمُعِيدُ – اَلْمُحْصِي - اَلْمُحِيطُ ﴾
MÜBDİ’
- MUÎD - MUHSÎ - MUHÎT
Aralarındaki anlam yakınlığı nedeniyle bu isimleri bir arada zikretmeyi uygun bulduk. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır.”[1]
Ebû Süleyman der ki: “Mübdi’, insanı ilkin var edendir. Yani onu yoktan yaratıp var edendir. Muîd, hayattan sonra ölüme, ölümden sonra da ikinci kez hayata döndürendir.[2] Şu âyet bu anlamı ifade etmektedir: “Ölü iken sizi O diriltti; sonra yine sizi öldürecek, yine diriltecektir ve sonra yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”[3]
Bütün varlıkları yoktan var eden, onları inşa edip ortaya koyan Allah’tır. Varlıklar yok iken Allah tarafından yaratılmış ve varlık âlemine çıkarılmışlardır. O, istediği her an, olmayan bir şeyi var edebilir, sonra da onu ilk haline döndürebilir. Sonradan yaratılan her varlık böyledir. İkinci kez yaratılış, başka bir şekilde yaratılış değildir. Var olup yok olan bir şey, başka şekilde değil aynen yaratılacaktır. Dünyadaki insan nasıl ise, kıyamet gününde de aynı olacaktır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) ‘teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)’ bize geldiniz…”[4]
“Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O’dur; bu O’na göre pek kolaydır.”[5]
“Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: “Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?” De ki: “Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her türlü yaratmayı bilendir.”[6]
Bu âyetlerde Yüce Allah ilk yaratılışı, ikinci yaratılışın gerçekleşeceğine delil göstermekte sonra da şu benzetmeyi yapmaktadır: “Ki O, yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Siz de ondan ateş yakıyorsunuz.”[7] Yüce Allah bu âyetlerde, yeşil ve yaş ağaçlardan ateş çıkarmayı, ölüp yok olmuş hayatları ve çürümüş kemikleri yeniden diriltmeye delil göstermekte, hemen ardından şöyle buyurmaktadır: “Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini de yaratmağa kadir değil mi? Hiç tartışmasız (öyledir); O, yaratandır, bilendir.”[8] Allah bu âyette de, bir şeyi yaratmadaki gücünü, onun bir benzerini yaratma gücüne delil göstermektedir. “Hiç tartışmasız (öyledir); O, yaratandır, bilendir.”[9] Allah, bütün bu âyetlerden sonra varlıkların neyle var olduklarını ve ne ile yaratıldıklarını bize şöyle haber vermektedir: “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, ona yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen oluverir.”[10] Bu âyet, ilk ve sonraki yaratılışın Allah için ne kadar kolay olduğunu vurgulamaktadır.[11]
Muhsî ismi Kur’an’da fiil şekliyle şöyle geçer: “Allah, her şeyi sayı olarak sayıp-tesbit etmiştir.”[12]
el-Halîmî der ki: “Muhsî, insanların ilimlerinin kuşattığı ve kuşatmadığı bütün olayların sayısını ve miktarını bilendir. O, canlıların alıp verdiği her nefesi, rızkı, insanların itaat ve günahlarını, yakınlığını, yağmur ve kum tanelerinin sayısını, bütün bitkileri, hayvan türlerini, ölüleri ve canlıları bilendir. Kısaca Allah, bütün varlıkların sayısını, kalanları ve yok olanları bilendir. Bu sıfat Allah’ın, insanlar gibi çoklukları nedeniyle varlıkların sayılarını idrak etmekten aciz olmadığını ispatlamaktadır. O, bütün varlıkları ve sayılarını bilendir. Varlığı bütün varlıkları kuşatmıştır. O’nun adı en yücedir.”[13]
Kimi âlimler Muhsî ismini şöyle tanımlamışlardır: “O, açıkta olanı gören, gizli olandan haberdar olandır. O, senin zâhirini görüp müşahede eden, batınını da gözetleyip kontrol edendir. O, senin itaatlerini sayıp kayda geçiren ve bütün hallerini bilendir.”[14]
Muhît ismi Kur’an’da şöyle geçmektedir: “Gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır.”[15]
el-Halîmî bu ismi şöyle açıklar: “Muhît, kendisinden kaçış mümkün olmayandır. Allah’tan başka su sıfatı hak eden bir varlık yoktur. Bu sıfat aynı zamanda Allah’ın ilim ve kudretinin mükemmelliğini, gaflet ve acizlikten uzak olduğunu ispatlamaktadır.”
Ebû Süleyman ise bu ismi şöyle açılar: “Muhît, gücü bütün varlıkları kuşatandır. O, “İlmiyle her şeyi sarıp-kuşatan”[16] ve “Her şeyi sayı olarak sayıp-tesbit eden”[17]dir.”[18]
Allah, ilmi, gücü, merhamet ve üstünlüğü ile her şeyi kuşatmıştır. O, ilmi ile bütün bilgileri, görmesi ile bütün görülenleri, işitmesi ile bütün işitilenleri kuşatandır. O’nun dilemesi ve kudreti bütün varlıklar üzerinde geçerlidir. Merhameti, göklerdeki ve yerdeki bütün varlıkları kapsayacak genişliktedir. Bütün varlıkları, izzet ve üstünlüğü ile yenmiştir. Her şey O’na boyun eğmiştir.[19]
[1]
Burûc,
[2]
Beyhakî, a.g.e., s.
[3]
Bakara,
[4]
En’am,
[5]
Rum,
[6]
Yasin,
[7]
Yasin,
[8]
Yasin,
[9]
Yasin,
[10]
Yasin,
[11]
Kurtubî, a.g.e.,
[12]
Cin,
[13]
Beyhakî, a.g.e., s.
[14]
Râzî, a.g.e., s.
[15]
Fussilet,
[16]
Talak,
[17]
Cin,
[18]
Beyhakî, a.g.e., s.
[19]
Teysiru’l-kerîmi’r-rahmân,