Allah’ın Kudretinin Görüntüleri Ve Hak İsmini Bilmenin Faydaları
O, gerçek mülk sahibi olan Yüce Allah, bu varlıkları bir amaç olmadan yaratmaktan ve onları var ettikten sonra da başı boş bırakmaktan münezzehtir. İnkarcılar Allah’ın peygamberler aracılığı ile kendilerine bir şey emretmediğini ve yasaklamadığını, Allah’ın, kendilerini sevap veya azap için yeniden diriltmeyeceğini iddia ettiklerinde Yüce Allah, onlara, gökleri ve yeri boşuna yaratmadığını söyleyerek şöyle cevap vermektedir: “Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri boşuna yaratmadık. Bu, küfredenlerin zannıdır. Vay ateşe uğrayacak o inkarcıların hâline!” [1]
İnkar edenler, Allah’ın, kendilerine bir peygamber göndermediği ve kendisiyle buluşmak için bir süre belirlemediği iddiasını, Allah’ın bütün bu varlıkları boşuna yarattığı düşüncesine dayandırmaktaydılar. Bu yüzden Yüce Allah, varlıklar üzerinde düşünen ve bu düşünceleri ile, Allah’ın bütün bu varlıkları boşuna yaratmadığına şahitlik eden kullarından övgüyle söz etmiştir. Bu kullar, düşünceleri ile bu gerçeği öğrendikten ve buna şahitlik ettikten sonra bu yaratılışın emir ve yasakları, sevap ve azabı gerekli kıldığını öğrendiler. Yaptıkları dualarında, elde ettikleri bu gerçeği şöyle dile getirdiler: “Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) Rabb’imiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru. Rabb’imiz, şüphesiz sen kimi ateşe sokarsan, artık onu hor ve aşağılık kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” [2]
Bunu düşünen kullar, göklerin ve yerin yaratılışının sevap ve azabı gerekli kıldığını bilince, Allah’ın azap ve cezalandırmasından Yüce Yaratıcılarına sığındılar. Sonra göklerin ve yerin yaratılışı hakkındaki düşünceleri onlara imanı hatırlatınca şöyle dediler: “Rabb’imiz, biz: “Rabb’inize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir davetçiyi işittik ve hemen iman ettik. Rabb’imiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizim de iyilik yapanlarla birlikte canımızı al.” [3] Böylece göklerin ve yerin yaratılışı hakkındaki düşüncelerinin bir ürünü olarak bu kullar, Allah’ı tanıdılar, O’nu birlediler, dinini kabul ettiler, peygamberlere, sevap ve azaba inandılar. Bu imanlarını vesile (aracı) yaparak, Allah’tan günahlarını bağışlamasını, kötülüklerinin silinmesini ve iyilerle birlikte kendilerini vaat edilen cennete koymasını dilediler. Böylece Allah’ın üzerlerindeki nimeti tamamlandı ve başta ulaştıkları Allah’ın nimetine sonda da ulaşmış oldular. Yaptıkları ibadet ve itaatleri vesile kılarak Allah’ın sevabına nail oldular. Allah’ın, “Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın”[4] âyetiyle emrettiği vesile işte budur. Yüce Allah bir başka âyette kendisine ulaşmak için vesile arayan özel kullarından şöyle söz eder: “Onların taptıkları da, -hangisi daha yakındır diye- Rablerine (yaklaşmak için) vesile arıyorlar. O’nun rahmetini umuyorlar ve azabından korkuyorlar.”[5]
Allah’a, peygamberlerine, dinine, sevap ve azabına inanmak, emir ve yasaklarına uyarak O’na yaklaşmak, her insanın temel amacı olmalıdır. Bütün bu anlattıklarımız sahili olmayan bir denizden sadece bir damladır. Bu yüzden uzattığımızı sanma. Çünkü bu, ilim hazinelerinden bir hazinedir. Her insan bu hazineye ulaşamaz, bundan mahrum bırakılan onu kabul edemez. Allah, dilediği kimselere merhamet ve lütfunu bahşeder.[6]
* * *