Kulun, Allah’ın Kayyûm Oluşunu Bilmesinin Etkileri

Kul, Allah’ın bütün fiilî sıfatlarını kapsayan Kayyûm ismini tanıdığında, her şeyin O’nun desteği ile ayakta kaldığını, varlığını devam ettirdiğini, her canlıyı O’nun hayatta tuttuğunu ve koruduğunu görür. Allah Teâlâ’nın kim­seye muhtaç olmadan yalnız başına kâim olduğunu, O’nun dışındaki bütün varlıkların ancak O’nunla var olabildiklerini, varlıklarını devam ettirdiklerini, O’nun her şeyi düzenleyip idare ettiğini, kimini üstün tutup kimini alçalttığını, iyilik edenlere sevap kötülük edenlere de azap ulaştırdığını müşahede eder. Allah’ın kâim olmakla asla uyumadığını, zaten uyumanın O’na yakışmayaca­ğını, herkese adil davrandığını, kimine bol kimine az rızık verdiğini, asla şaşırmadığını, unutmadığını ve yanılmadığını anlar.

Kâinatı bu şekilde görmek ve anlamak, âriflerin ulaşabildiği bir mertebe­dir. Rububiyet mertebesi işte budur. Bu mertebeden daha üstün olan mer­tebe ilâhlık mertebesidir. Bu mertebe ancak peygamberlerin görebileceği bir mertebedir. Bu mertebede Allah’tan başka ilâh olmadığı, O’nun dışında her şeyin bâtıl ve geçersiz olduğu hakke’l-yakin müşahede edilir. Allah’tan başka Rabb’in olması imkansız olduğu gibi O’ndan başka ilâhlığı, tapınmayı, kendisi için namaz kılmayı, secde etmeyi hak eden bir ilâhın olması da imkansızdır. Allah’ın kemâl isimlerine, sıfatlarına ve fiillerine mutlak itaatle birlikte sevgi beslemek gerekir. Bütün sevgilerin sonu, bu sevgidir. Mutlak olarak yalnız O’na itaat edilir ve yalnız O’na tapılır. Hüküm ve karar verme yetkisi O’nundur. O’ndan başkasına yapılan bütün ibadetler geçersizdir ve sapıklık­tır. O’ndan başkasını sevmek sahibine azap verir. O’nun dışındaki her zen­ginlik gerçek yoksulluktur. O’nun dışında bir şeyle övünmek ve üstünlük iddia etmek asıl alçaklıktır ve küçüklüktür. O’ndan başka her çokluk, azlık ve muh­taçlıktır.

Varlıkların Allah’tan başka Rabb’inin olması mümkün olmadığı gibi onla­rın Allah’tan başka ilâhının olması da mümkün değildir. Bütün istekler O’na gelip son bulur, bütün dilekler O’ndan istenir. O’nunla birlikte başka bir ilâhın bulunması da mümkün değildir. Gerçek ilâh O’dur. O, gerçek mülk sahibidir, hiçbir şeye muhtaç değildir ve hiç kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Her şey O’nunla kâimdir, O’nun kâimliği kimseye bağlı değildir. Varlık âleminde iki ilâhın bulunması mümkün değildir. Eğer varlık âleminde iki ilâh bu­lunmuş olsaydı, kâinatın düzeni bozulur ve hiçbir varlık var olamazdı. Bu kainatta, eşit seviyede ve birbirinden bağımsız iki failin (yaratıcının) olması da mümkün değildir. Çünkü birinin bağımsız oluşu, ötekinin bağımsız oluşuna terstir. Birinin tam bağımsız oluşu, diğerinin Rab olmasını engeller.[1]

Sâliklerin (Allah’a yürüyenlerin) tecrübe edip kabul ettiklerine göre, “Yâ Hayyu yâ Kayyûm, lâ ilâhe illâ ente / Ey diri ve kâim olan! Senden başka ilâh yoktur” duasını okuyan ve bunu tekrarlayan kimsenin kalbi ve aklı dirilir.

Şeyhülislâm İbn Teymiye, bu duaya gerçekten çok düşkündü. O’nu di­linden hiç düşürmezdi. Bir gün bana şöyle dedi: “Kalbin diri olması için bu iki ismin (Hay ve Kayyûm) çok büyük etkileri vardır.” İbn Teymiye bu iki ismin, ism-i azam olduğuna işaret etmekteydi. Bir defasında O’nun şöyle dediğini işittim: “Kim sabah namazının sünneti ile farzı arasında kırk defa “Ya Hayyun yâ Kayyûm, lâ ilâhe illâ ente, birahmetike esteğîs (Ey diri ve kâim olan! Senden başka ilâh yoktur. Rahmetinle yardım diliyorum) derse, kalbi dirilir ve asla ölmez.”

el-Esmâü’l-hüsnâ ile ibadet etmenin, onunla dua etmenin kıymetini bilen, emir, yaratılış ve kulun istek ve ihtiyaçları arasındaki gizli ilişkiyi fark eden, bunun gerçekliğini daha iyi kavrar. Bilinmelidir ki, her istek ve ihtiyaç, kendi­sine uygun olan üslup ve dualarla istenir. Kur’an ve hadislerdeki duaları ince­lersen, bunun böyle olduğunu görürsün.[2]

 

* * *


 

[1]     İbn Kayyim, “Tarîku’l-hicreteyn”, s. 79.

[2]     İbn Kayyim, “Medâricu’s-sâlikîn”, 1/447.