ESMÂU’L-HÜSNÂ İLE TEVESSÜL

Muhakkak ki yüce Allah’a isimleriyle ve sıfatlarıyla tevessül[1] etmek O’na daha sevimlidir. Ve kul için O’na mahlukatı ile tevessül etmekten daha faydalıdır.

“İsm-i Âzâm” hadisinde geçtiği gibi diğer hadislerde de aynı şekilde gelmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ey Allahım! Muhakkak ki ben hamdi Sana has kılarak Senden istiyorum.  Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Sen Mennânsın. Göklerin ve yerin yaratıcısısın. Ya Ze’l-Celâli ve’l-İkrâm[2] ve başka bir hadiste ise “Muhakkak ki ben, Senden başka Tek, Samed, doğurmamış ve doğrulmamış, eşi ve dengi olmayan Allah olduğuna şehadet ederek senden istiyorum.[3] Diğer bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “Ey Allahım! Muhakkak ki ben kaybı bilen ilmin ile ve yaratmaya muktedir olan kudretin ile Senden istiyorum”[4]

Bunların  hepsi; İbni Hibbân’ın, İmam Ahmed’in ve Hâkim’in rivayet ettikleri sahîh hadislerdir. Bu hadisler, yüce Allah’ın şu sözünü tasdik etmektedir: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na onlarla (=Esmâu’l-Hüsnâ) dua edin” (A’râf, 7/180.)

Rasûlullah (s.a.v.)’ın, “Kur’ân’ı, kalbime, bereket yağmuru ve kalbime nur kılmanı istiyorum”[5] sözü iki aslı içermektedir. Bunlardan biri hayat diğeri ise nurdur. Çünkü “rebî” kelimesi yeryüzüne hayat veren yağmur manasınadır. Ve bu yağmur yeryüzünün nebatının yeşermesine vesile olur.

Böylece yüce Allah’tan ubûdiyeti, tevhîdi, isimleri ve sıfatları ile alemlere ruh ve kalbi için nur ve hayat kıldığı kitabını, yeryüzünü hayata geçiren su menzilesinde ve yeryüzünü aydınlatan güneş menzilesinde kılmasını istemektedir. Hayat ve nur bütün hayrları toplayandır.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu?” (En’âm, 6/122.) ve başka bir âyeti kerimede şöyle buyurmuştur: “(O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah’a döner” (Şûrâ, 42/53)

Yüce Allah, ruh ve nur ile hayatın meydana geldiğini, nur ile hidâyetin hasıl olduğunu ve o nura tabi olanlar için hayat ve hidayet olduğunu, o nura muhalefet edenler için ise ölüm ve sapıklık olduğunu bildirmiştir.[6]

 

* * *


 

[1]      Tevessül: “el-Vesile” kelimesinden türemiştir. el-Vesile: Bir şeye “istek” ile ulaşmadır. İstek-arzu anlamını içerdiğinden “el-Vasile” ifadesinden daha dar anlamdadır. Allah (c.c.) şöyle buyurur: “O’na vesile (=yaklaşma yol) arayın” (el-Maide, 5/35).

        Allah (c.c.)’a (yaklaştıran) gerçek vesile; ilim ve ibadetle onun yolundan gitmek ve şeriatın güzelliklerini benimsemektir. Kurbet (Allah’a yakınlık) gibi. el-Vasil, Allah’ı arzulayandır (Rağıb el-İsfahan, Müfredât, s. 560-561).

       el-Vesîle; yakınlık, vasıta ve kendisiyle birşeye ulaşılabilen ve yakınlaşma sağlanabilen şey anlamındadır. Çoğulu, “vesâil’dir (en-Nihâye, 5/185).

        “el-Vesile” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de iki yerde kullanılmıştır:

        1. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na (yaklaşmaya yol) vesile arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz” (el-Maide, 5/35).

        İbn Cerîr, âyeti şöyle tefsir eder; “O’na vesile arayın” yani “onu hoşnud edecek ameller işleyerek ona yaklaşmayı dileyin” (Tefsir’üt-Taberî, VI/226).

        Hafız İbn Kesir de şunu kaydediyor: “O’na vesile arayın” İbn Abbas (r.a)’dan “yaklaşma” diye nakledilmiştir. Mücahid, Ebû Vail el-Hasen, Katâde, Abdullah b. Kesîr, Süddî, İbn Zeyd ve daha birçok kişi aynı görüşü paylaşıyor. Katâde âyeti şu şekilde tefsir eder: O’na boyun eğerek ve onu hoşnud edecek ameller işleyerek ona yaklaşın. Mezkûr imamların söylemek istedikleri de budur ve bu konuda müfessirler arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur (İbn Kesir Tefsîr, II/53).

        2. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Onların yalvardıkları bu varlıklar, Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınmağa değer” (İsrâ, 17/57).

        Selef ekolü müteahhirinin örfünde yaygın olan tevessül şu şekildedir:

        Hakkında Kitab’dan ve sahih hadislerden bir delil bulunan tevessül üç kısma ayrılır.

        a. Allah (c.c.)’ın güzel isimlerinden veya yüce sıfatlarından biriyle O’na tevessül. Örneğin şöyle dua etmesi gibi: “Allah’ım! sen Rahmân ve Rahim’sin, senden merhamet diliyorum...”

        b. Dua eden kişinin işlediği amel-i salihle tevessülü. “Allah’ım sana olan inancımla ve senin için olan sevgimle ve rasulüne tabi olmamla beni bağışla.” Veya dua eden kimsenin, Allah (c.c.)’a olan sevgisi, ondan korkusu ve dilekleri için yaptığı iyi işleri zikreden ve duasında bunlarla tevessül eder. Konuyla ilgili delil şudur: “Öyle kullar ki, “Ey Rabbimiz! İman ettik, öyleyse bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!” derler” (Âl-i İmrân, 3/16). Görüldüğü gibi Allah (c.c.)’ın bâğışlamasına vesile kılarak ameli salih (iman)’leri anarak dua edilebilir. Şu hadis de bunu ifade eder:

        “Üç kişi mağaraya girmişler ve (büyük bir kaya ile) mağara üzerlerine kopanmış. Her biri yapmış olduğu iyi işlerle tevessül ederek Rabbine yalvarmış ve kaya kapının (çıkış bölümünün) önündeki kaya yarılmış ve böylece çıkmışlar...” (Buharî, İcâre,12; Müslim, Zikr, 100).

        c. Yaşamakta olan salih bir insanın duasıyla yapılan tevessül: Sahabe-i Kiram (r.a) zor duruma düştüklerinde Rasulüllah (s.a.s)’a gider ve ondan kendileri için dua etmelerini dilerlerdi (Bkz. Buharî, Cum’a 34). Enes (r.a)’dan nakledildiğine göre, Hz. Ömer b. Hattab -onlara kuraklık bastığında- Abbas b. Abdulmuttalib (r.a) ile istiska eder ve şöyle derdi: “Allah’ım biz (zamanında) nebimizle sana tevessül ediyorduk ve sen bize su gönderiyordun. (Şimdi ise) Nebimizin amcası ile sana tevessül ediyoruz, bize su gönder.” (Enes) diyor ki: “Ve sulanıyorlardı” (yağmur yağıyordu).” (Buharî, İstiska 3, Fedail eshabinnebî 11). Bu hadiste kastedilen mana şudur: “Yağmursuz kaldığımızda, Nebimize (s.a.s.) gider. O’ndan bizim için dua etmesini talep eder ve onun duasıyla sana yaklaştırdık. Şimdi ise o vefat etti. Artık bizim için dua etmesi imkansız. Bu yüzden amcası Abbas’a yöneliyor ve ondan bizim için dua etmesini diliyor ve onun duasıyla Allah (c.c.)’a yaklaşıyoruz.”

        A’mâ hadisi de bu kabildendir. O Rasulüllah (s.a.s)’a gelmiş ve ondan dua etmesini istemiştir. O da a’maya, duasıyla Allah (c.c.)’a tevessül etmeyi öğretmiştir (Tirmizi, Da’avât 118; İbn Mâce, İkame 189).

       Görüş ayrılığı olan vesîle ise; makam, hürmet, büyüklük; ölmüş kimselerle, dirilerle, hali hazırda bulunmayanlarla dua etmek ve menfaat sağlamak, sıkıntıları gidermek için onlardan yardım istemek yada onlardan şefaat ve dua dilemek gibi. (ç)

[2]      Ebû Dâvûd, Salat (1495); Tirmîzî, Deavât 100 (3544); İbni Mâce, Dua (3858); Ahmed b. Hanbel, 3/120, 157, 245, 265.

[3]      Ebû Dâvûd, Salat (1493); Tirmîzî, Deavât 63 (3473); İbn Mâce, Dua (3857); Ahmed b. Hanbel, 5/349-360.  

[4]      Ahmed b. Hanbel, 4/264; Hâkim, Müstedrek, 1/524; İbn Hibbân, Sahîh, 3/213.

[5]      Ahmed b. Hanbel, 1/391, 452; Hâkim, Müstedrek, 1/509.  

[6]      Şifâu’l-Alîl, s. 277.