Fahşâ ve Fuhuş:

 

İslâm şerîatının yasakladığı çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranışlara fahşâ veya fuhuş denir. Fahşâ; "Dünyada had cezâsını, âhirette ise azâbı gerektiren şeydir" (Cürcânî, et-Ta'rifât). "Kötü ahlâklı; gerçekten cimri; sınırı aşan her şey; söz ve cevapta taşkınlık etme; çok çirkin olan zinâ olayı; Allah'ın yasakladığı her şey, konuşurken ve cevap verirken haddi aşan erkek ve kadın ve alışılagelen ölçüyü aşan şeydir" (Şartûnî, Akrabu'l-Mevârid). Fahşâ, genellikle 'zinâ' anlamına gelmektedir. Buna göre zinâya ve zinâ eden kadına fâhişe adı verilmektedir (İbnü'l-Esir, en-Nihâye, 111/415).

"Hakîkate ve normal ölçülere uymayan her işe fâhişe denilir. İbnu'l Cinni'ye göre bu kelime, cehâletin bir çesidi olup, hilmin karşıtıdır" (İbn Manzur, Lisânu'l-Arab). Râgıb el-İsfahânî'ye göre, fuhş, fahşâ ve fâhişe kelimeleri son derece çirkin söz ve fiiller olarak tanımlanmıştır (el-Müfredât, Fahşâ mad.). Fâhişe kelimesi, Kur'ân-ı Kerîm'de on üç yerde geçmektedir. Ayrıca dört yerde de çoğulu olan "fevâhiş" zikredilmektedir. Âl-i İmrân suresi 135. âyette fena bir iş olarak nitelenmiştir. İbn Abbâs'tan gelen bilgiye göre, hurma satan birine güzel bir kadın geldi. Kadın, alışverişini yaptıktan sonra, adam onu kucaklayarak öptü. Ancak hemen bu davranışına pişman oldu ve Hz. Peygamber'e gelip durumu anlattı. Bu olay üzerine sözkonusu âyet indi (Vâhidî, Esbâbu'n-Nüzûl, 105).

Fahşâ ve fâhişe kelimesi, zinâdan kinâye olarak kullanılmıştır (4/Nisâ, 19). Ayrıca buradaki fahşâ sözcüğünün ''Kadının serkeşlik etmesi, kocasına âsî olması ve geçimsizlik yapması" anlamlarına geldiği; buna göre kocanın onu isterse evinde tutacağı, isterse kendisinden boşanabileceği ve bunun helâl bir davranış olduğu; İbn Abbâs'ın rivâyetine göre de "buğz ve serkeşlik etme" anlamlarına geldiği açıklanmıştır. Diğer bir rivâyete göre de, söz dinlememek ve bununla birlikte isyân etmek anlamındadır. Bu isyânı kadın yapmış ise, Allah, kocasına ondan ayrı kalmasını ve onu hafifçe dövmesini; bundan sonra da kadın durumunu değiştirmezse, kocasının fidye isteyebileceği ifâde edilmiştir (İbn Cerir et Taberî, el-Câmiu'l-Usûl, V/310-311).

Fahrûddin er-Râzî'nin açıklamasına göre, sözkonusu âyette geçen fâhişe kelimesi, kadının kocasına ve onun yakınlarına eziyette bulunması anlamındadır (er-Râzî, Mefâtihu'l-Gayb, X/II). Fahşâ ve fâhişe kelimeleri, Kur'an-ı Kerîm'de birbirine yakın olmakla birlikte, değişik anlamlarda da kullanıldığı görülmektedir. Şeytanın emrettiği kötü davranış ve hayâsızlık; "Babalarınızın nikâhladığı kadınlarla evlenmeyin; ancak (câhiliye devrinde) geçen geçmiştir. Şüphesiz o bir hayâsızlık (fâhişe)dir. O ne kötü bir sözdü ve ne kötü bir yoldu" (4/Nisâ, 22); 2/Bakara, 169 âyeti de aynı anlamdadır.

Fahşâ, evlilikten sonra fuhuş yapma anlamında kullanılmıştır: "...O halde fuhuşta bulunmayan, gizli dost edinmeyen nâmuslu kadınlardan olmak üzere yakınlarının izniyle nikâhlayın..." (4/Nisâ, 25). Çıplak olarak Kâbe'yi tavâf etme ve şirk koşma anlamında: (7/A'râf, 8); Hz. Lût Kavmi'nin yaptığı çirkin fiil (homoseksüellik) anlamında: "...Sizden hiç kimsenin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? Çünkü siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz" (7A'râf, 80-81; ayrıca bak. 29/Ankebût, 28). Fahşâ, zinâ fiili olarak da kullanılmıştır: "Zinâya yaklaşmayın; çünkü o fâhişedir ve ne kötü bir yoldur" (17/İsrâ, 32).

Bunlardan başka "insanlar arasında yayılan kötülük ve fuhşiyât" anlamında da kullanılmıştır: "Şüphesiz mü’minler arasında fuhşiyâtın yayılmasını sevenler için dünyada rezillik ve âhirette çok acıklı bir azâb vardır..." (24/Nûr, 19). Ayrıca fâhişe kelimesinin çoğul şekli olan "fevâhiş" ile had cezâsını gerektiren şeylerin kasdedildiği rivâyet edilmiştir (6/En'âm, 151; 7/A’râf, 33; 42/Şûrâ, 37; 53/Necm, 32).

Gazâlî ise fâhişe kelimesini çirkin söz anlamına almış ve onu dilin bir âfeti olarak kabul edip, şöyle demiştir: "Hz. Peygamber, Bedir günü müslümanların müşrik ölüleri hakkında kötü sözler söylemesine müsâade etmemiş, böyle bir hareketin çirkin olduğunu anlatmıştır. Bu hususta "mü’minin; kötüleyen, lânetleyen ve ağız bozan fâhiş veya fâhişe biri olamayacağını söylemiştir. Bir hadislerinde de, ağzını bozan -fâhiş söz söyleyen- kişiye cennetin haram olduğunu açıklamıştır. Bir sözün fâhiş olması veya fâhişe olarak nitelendirilmesi, o sözün çok açık kelimelerle çirkin bir şekilde dile getirilmesi ile göze çarpar. Bu tür sözler, genellikle gıybet konusunda kullanılır. Fesat çıkarmak isteyenlerin açık seçik kullandıkları çirkin sözler vardır. Dürüst kimseler, bu çirkin fâhişe sözleri kullanmazlar, onları gizlerler; onların yerine mecazlı ve rumuzlu ifâdeler kullanırlar. İbn Abbâs (r.a.) şöyle demiştir: "Allah (c.c.) hayâ sahibidir, bağışlayandır ve sözlerinde kinâyeli davranır. Meselâ "cimâ" konusunda lems (dokunma), duhûl (girme) ve muhabbet gibi fâhiş olmayan kinâyeli ibâreler kullanmıştır" (Gazâlî, el-İhyâ, III/152-153).

Bazı sözleri, delâlet ettikleri anlamlarının üzerine basarak ve bizzat isimleri ile aktarmak fâhiş harekette bulunmaktır. Edebe uymayan sözler yerine mecaz ve kinâyeli sözler kullanmak İslâm ahlâkına daha uygundur. Ayrıca fâhişe kelimesinin nâmuslarını satan zâniye kadınlar hakkında da kullanıldığı bilinmektedir.

İnsan, âhireti kazanma melekeleriyle donatılmış, ama bu kazanma başarısını dünya hayâtında gösterecek olan, toprağa/yere bağlı bir yaratıktır. O, dünya hayâtını yaşaması için kendisine verilen birtakım sevgi ve tutkuları âhiret yönünde kullanmak zorunda olduğu gibi, fıtratı ve aynı zamanda dünyevî saâdeti de bunu gerektirmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'in ifâdesiyle, ''Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı kuvvetli bir tutkunun kendisi için bezenip, süslediği insan" (3/Âl-i İmrân, 14), bu tutkusunu dünya hayâtını yegâne amaç haline getirmeden ve başkalarının aleyhine ve zararına doyurmaya çalışmadan, Allah'ın çizdiği yoldan giderme çabasında olduğu sürece, hem madde-mânâ dengesini kendinde kurarak şahsiyetinin oluşmasını sağlayacak, hem ferdî, hem toplumsal hayâtı, hem de yeryüzündeki genel insanî hayat ve insan-tabiat ilişkisi tam bir âhenk ve sulh içinde sürecektir. Ne var ki, insanın ilim, madde ve mânâ açısından tekâmül edip, tüm yaratıkların üzerinde kendisine tanınan şerefli mevkiini alabilmesi için yaratılışına ekilen ve karşısına çıkarılan birtakım kötü güçler, onu sürekli biçimde tutkularının kölesi yapmaya ve onları doyurma yolunda sınır tanımadan kendisi, hemcinsleri ve tüm yeryüzü için hayâtı çekilmez bir hâle getirmeye uğraşır. Bunun sonucunda, insanın arzularını giderme uğraşında normal, insanî ve fıtrî çizginin dışına taşıp, sapık yollarda tatmin araması; sözgelimi nikâhsızlık, zinâ ve benzeri ilişkilere girmek, bu tür ilişkileri normal ve hattâ özendirici hâle getirmek, kadınları birer basit tatmin aracı derecesine düşürmek, kısaca nikâh muâmelesi ve iffet duygusuyla fitrî ve vasat çizgide tutulması gereken şehvet güdüsünü her türlü ahlâksız ilişkiye vâsıta kılmak, Kur'an'ın 'fahşâ' kelimesiyle niteleyip, şiddetle yasakladığı bir durumdur. Şeytan, fahşâyı emrederken (2/Bakara, 169, 268), Allah, açığı ve gizlisiyle her türlü fahşâyı haram kılmıştır (7/A'râf, 33) ve namazın insanı fahşâdan uzaklaştırıcı bir amel olduğunu da vurgulamıştır. 'Fahşâ', toplumları yıkıma götüren en feci faktörlerden birisi olagelmiştir. (3)   

‘Fuhş, fahşâ’ sözlükte, aşırı derecede çirkin söz ve davranış, iğrenç işler, büyük günâh, edep ve ahlâka aykırı her türlü kötülük ve çirkinlik demektir. Fuhş ve fahşâ, ölçüyü aşan her türlü edepsizliktir. Normal ölçülere sığmayan bütün çirkin işlere bu isim verilir. Fâhiş, bu ismin öznesi (fâil ismi) olup çirkin ve ölçüsüz iş yapan demektir. Bunun dişili (müennesi) hem çirkin ve ölçüsüz iş yapan kadın, hem de bizzat kötü fiil veya söz, çirkin davranış anlamlarına gelir. Türkçe’de aşırı olan şeylere fâhiş denir, ‘fâhiş fiyat’ gibi.

Yine bu kökten gelen fuhuş da aynı anlamda olup bir kadının evlilik dışı ve meslek edinerek bir menfeat karşılığı vücudunu bir erkeğe cinsel tatmin için sunması demektir. Bununla beraber, sevicilik, livâta ve erkeklerin evlilik dışı cinsel ilişkileri de fuhşun kapsamına girer. Fahşâ veya fuhuş, temiz yaratılışın tiksindiği ve selim (sağlam) aklın reddettiği, normal ölçünün dışında tiksinti verici bütün davranış ve sözleri ifâde eder.  

‘Fahşâ-fâhişe’ kavramı her türlü çirkin tavırları, edep dışı hayâsızlıkları ifâde eder. İslâm'ın getirdiği ölçüler insanın fıtratına uygun olduğu gibi, hayâ ve edep örnekleridir. Hem selim aklın kabul edeceği güzellikte, hem de insana bedenen ve rûhen zarar vermeyen şeylerdir. Aksine insanı ruhen olgunlaştırırlar, ahlâkını güzelleştirirler. Buna göre şeytanın dâvet ettiği bütün işler ve ameller ‘fahşâ-fâhişe’dir, diyebiliriz. İnsanın fıtratına uymayan, normal olmayan, iyi düşünen aklın çirkin saydığı ve hoş görmediği şeylerdir. Müslüman toplum, ahlâklı ve edepli toplumdur. Bu toplumda ‘fahşâ-fâhişe’ sayılan sözler ve davranışlar pek yaygın değildir. Mü’minler bu türlü işlerden hoşlanmazlar, kaçınmaya çalışırlar. Mü’minler, onurlu ve haysiyet sahibi kimselerdir. Onlar, İslâm'ın getirdiği fazilet ölçülerine bürünerek, işte, amelde, sözde ve toplumsal ilişkilerde düşük, bayağı, çirkin ve edep dışı şeylerden uzak dururlar. ‘Fahşâ’nın en büyüğü olan evlilik dışı ilişkilerden kaçınırlar. Aileyi ve nesilleri perişan eden, insan ruhunu olumsuz olarak etkileyen, kadının ve erkeğin değerini düşüren fuhşun her türlüsü ile mücâdele ederler.

Ancak birtakım münâfık tipler ile şeytanın yardakçılığına soyunanlar, çeşitli araçlara başvurarak mü’minler arasında ‘fahşâ-fâhişe’nin yayılmasını isterler, bunun için çaba gösterirler. Müslümanların ve onların toplumunun bozulması için ellerinden geleni yaparlar. Fırsat buldukları zaman kimilerini fuhşa iterler, bu işten zevk ve para kazanmaya çalışırlar. Kimileri de ellerindeki kitap, dergi, gazete, televizyon ve filimlerle bu tür ‘fahşâ’nın propogandasını yaparlar. Kimileri bazı kadınları kötü yola düşürürler, fuhuş yerleri kurarlar, işletirler. Kimileri de buna göz yumarlar, ya da teşvik ederler.

İslâm’a göre ‘fahşâ-fâhişe’ olan bütün bu hayâsızlıkları müslümanlar arasında yaymaya çalışanlara dünyada da âhirete de büyük bir azap vardır (24/Nûr, 19). Evet, Allah (c.c.) bu ‘fuhuş’ tâcirlerinin iki dünyada da azâbı hak ettiklerini haber veriyor. Onların dünyada nasıl bir azap kazandıklarını belki net olarak göremiyoruz ama mutlaka cezâlandırıldıkları açıktır. Nitekim bu çirkin işlerle uğraşanların hiç birinin iyi bir yüzü, iyi bir hali yoktur.

Dikkat edilirse Kur’an, yalnızca evlilik dışı ilişkilere ‘fahşâ’ demiyor. Bunun yanında her türlü edep ve hayâ dışı davranış, söz ve fiiller, insanın temiz yaratılışına uymayan bütün işler ‘fahşâ-fâhişe’ ismiyle anılıyor. Fâhiş(e) kelimesi, bazı âyetlerde çoğul olarak ‘fevâhiş’ şeklinde geçmektedir. Bazı bilginlere göre bu kavram daha çok had cezâsı uygulanan suçlar hakkında kullanılmaktadır.

İnsan şehvete, yani birtakım istek ve duygulara sahiptir. Mala, mülke, geçimliklere sahip olmak istediği gibi, nefsinin cinsel istekleri de vardır. Mü’min, nefsinin isteklerini meşrû yoldan karşılar, mala helâl yoldan sahip olur, inancının dışına çıkan isteklerine sınır koymaya çalışır. Ancak imandan mahrum olanlar ile zayıf imanlılar, nefislerinin istekleri önünde sınır tanımazlar. İsteklerini normal olmayan, insanî ve fıtrî çizginin dışındaki yollardan karşılamaya çalışır. Böylece haddi aşar, normal yolun dışına çıkar, Allah’ın koyduğu ölçüleri çiğner geçer; günahkâr, isyankâr  ve bağî olur, ya da nefsinin kulu kölesi haline gelirler.

Böyle bir duruma düşenler, ‘fahşâ-fâhişe’ diye nitelenen çirkinlikleri yapmaktan çekinmezler. Böyleleri edep dışı sözleri konuştukları, hayâya sığmayan şeylerle  uğraştıkları gibi, ihtiyaçlarını gayri meşrû yollardan giderirler