Hadis-i Şeriflerde Gazap

 

Rasûl-i Ekrem’in -tutum ve davranışlarında aşırılığa yol açmasa da- özellikle dinin yasakladığı konulardaki ahlâkî ve sosyal yanlışlık ve haksızlıklar karşısında, yani din gayretinden dolayı, gerekli hallerde sadece Allah için öfkelendiği ve bu durumun, yüzünün kızarması gibi fizyolojik belirtilerden anlaşıldığı ifade edilir (Buhârî, İlim 28, Lukata 9, Edeb 75; Müslim, Salât 128, fezâil 127). Bazı hadislerde, gazap duygusunun yok edilmesinden ziyade, bu duygunun etkisiyle yanlış hüküm veya karar verilmesinden kaçınılması gerektiği üzerinde durulur. “Yiğit o kimsedir ki, öfkelendiği sırada kendine hâkim olur.” (Buhârî, Edeb 76, 102; Müslim, Birr 107, 108). “Hâkim öfkeliyken taraflar arasında kesinlikle hüküm vermemelidir.” (Buhârî, Ahkâm 13; Müslim, Akdıye 16; Nesâî, Kudât 18) mealindeki hadisler bunu ifâde eder. Hadislerde kişiye, öfkesini yatıştırabilmesi için abdest almak ve ayakta oturmak gibi pratik tedbirlere başvurması da önerilmiştir. (Meselâ, bkz. Ahmed bin Hanbel, 4/226, 5/152; Buhârî, İman 71).

Evrenlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz, kendi nefsi için hiç gazaplanmaz; gazabını sadece Allah’ın dini için, Allah'a isyan edilen durumlarda ortaya çıkarırdı. Rasûlullah (s.a.s.) gazaplanma durumunda bunun nasıl giderileceği hakkında şöyle buyurur: “Biriniz gazaba geldiğinde abdest alsın. Ayakta ise otursun, gazabı yine gitmezse uzansın.” (Ahmed bin Hanbel, 1/283, 5/152; Ebû Dâvud, Edeb 4, 11)

“Gazap şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür. Biriniz kızdığı/öfkelendiği  zaman abdest alsın.” (Ebû Dâvud, Edeb 4)

Rasûlullah, huzurunda, birbirine hakaret eden iki kişiden birisinin yüzünde öfke belirince şöyle buyurmuştu: “Ben bir kelime biliyorum, eğer şu adam bunu söylerse öfkesi geçer. O kelime: ‘Eûzü billâhi mine’ş şeytâni’rracîm (kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım)’dir.” (Tirmizî, Daavât 52, 53; Ebû  Dâvud, Edeb 4).

“Gazap, bütün kötülükleri kendinde toplar.” (Ahmed bin Hanbel, 5/373).

“Gazap şeytandandır.” (Ahmed bin Hanbel, 4/226)

“Siz, aranızda kimi pehlivan sayarsınız?” diye Rasûlullah sordu. Ashâb: “Adamların yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Hayır, gerçek pehlivan, gazaplandığı zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir.” (Müslim, Birr 106; Ebû Dâvud, Edeb 3)

“Gerçek yiğit (kuvvetli kimse), güreşte güçlü olanı yenen değil; gazaba geldiğinde nefsine hâkim olandır.” (Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 106,107, 108; Ebû Dâvud, Edeb 3; Muvattâ, Hüsnü’l-Halk 12; Kütüb-i Sitte, 12/294)                                                          

“Allah indinde kişinin yuttuğu en savap olan yutkunma, Allah’ın rızâsını düşünerek kendini tutup yuttuğu öfke yudumudur.” (Kütüb-i Sitte Terc. 17/583)

“Gazaptan sakının; çünkü gazap, Âdem oğlunun kalbine konmuş bir ateş parçasıdır. Baksanıza öfkelenen adamın boyun damarları nasıl şişer ve gözleri nasıl kızarır! İçinde gazap hisseden, hemen yere yapışsın.” (Tirmizî, Fiten 26; Ahmed bin Hanbel, 3/19, 61; Müslim, Birr 109; Ebû Dâvûd, Edeb 3) 

“İnsanlardan kimi vardır, yavaş gazaplanır/öfkelenir, (öfkesinden) çabuk döner; kimi vardır, çabuk öfkelenir, çabuk döner; kimi vardır, yavaş öfkelenir, yavaş döner. İşte bunlar birbirlerini dengeler. Haberiniz olsun, onlardan bir kısmı vardır; çabuk döner, çabuk kızar. Bilin ki bunların en hayırlısı, ağır/yavaş öfkelenen çabuk dönendir. En şerlileri de çabuk öfkelenip yavaş dönendir. Bilin ki, öfke, âdemoğlunun kalbinde bir kordur. Gözlerinin kızarmasını, avurtlarının şişmesini görmüyor musunuz?! Kim gazaptan/öfkeden bir başlangıç hissederse, yere yaslansın, (öfkesi geçinceye kadar öyle kalsın.)” (Tirmizî, Fiten 26)  

“Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini tutan kimseyi, Allah Teâlâ, Kıyâmet günü, mahlûkatın başları üstüne dâvet eder; tâ ki, (diğer insanlardan önce) dilediği hûriyi kendine seçsin.” (Tirmizî, Birr 74; Ebû Dâvud, Edeb 3)

Rasûlullah (s.a.s.) kendisinden öğüt isteyen birine, şöyle buyurur: “Öfkelenmeyeceksin!” (Buhârî, Edeb 76)

Bir adam: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bana kısa bir nasihatte bulun; uzun yapma! Tâ ki nasihatini unutmayayım” demişti (ve bu isteğini birkaç kere tekrar etmişti). Rasûlullah (s.a.s.) (çok kısa) cevap verdi: “gazab etme/öfkelenme!” (Buhârî, Edeb 76; Tirmizî, Birr 73; Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk 11)

Rasûlullah (s.a.s.) Uhud günü kırılan dişine işaret etti ve şöyle buyurdu: “Peygamberine böyle yapan bir kavme Allah’ın gazabı/öfkesi arttı. Allah’ın gazabı, Rasûlullah’ın Allah yolunda öldürdüğü kişiye de Allah’ın öfkesi şiddetlendi.” (Buhâri, Megâzî 24; Müslim, Cihad 106; Kütüb-i Sitte, 12/126)