Hac ibâdeti, Hz. İbrâhim ve ailesi, Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ashâbı ile iç içe, beraber yaşanan bir ibâdettir. Allah'ın emri üzerine Hz. İbrâhim, eşi Hâcer ile oğlu İsmâil'i Mekke'de Kâbe'nin bulunduğu yere getirip bıraktı ve Rabbine şöyle duâ ettikten sonra tevekkül içinde çekip gitti:
"Ey Rabbimiz, (burada Sana ibâdet etsinler ve) namazı kılsınlar diye çocuklarımdan birkısmını Senin mukaddes Evinin yanında, ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. Artık Sen, insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir ve meyvelerden onlara rızık ver; umulur ki (onlar da bu nimetlere) şükrederler." (İbrâhim: 14/37)
Hadislerde anlatıldığına göre Hâcer, yanlarında su tükenince susuz kalmış, henüz süt emen çocuğunu da doyuramaz olmuştu. Uzaklardan gelip geçen birini görürüm diye Safâ tepesine çıkıp etrafa baktı, düze inince koşuyor, tırmanırken yavaşlıyordu, yedinci çıkışında Merve'ye gelmişti. Bir ses işitti, dönüp baktığında İsmâil'in bulunduğu yerden su çıktığını gördü; işte bu Zemzem idi. Allah Teâlâ, Hz. İbrâhim'in duâsını kabul buyurmuş ve mü'min kulların gönlüne Mekke ve Kâbe sevgisini yerleştirmiştir; her mü'min bitmez tükenmez hasreti ve arzusu Kâbe'ye, Mescid-i Harâm'a ve Ravza'ya yöneliktir. Sa'y ibâdeti de, tevhid dininin büyük peygamberi Hz. İbrâhim'den Son Peygamber'in ümmetine kadar uzanmış kutlu ve feyizli bir ibâdettir. Umre ve hac tavafından sonra yapılan bu ibâdet Hanefîlere göre vâcip, diğer bazı müctehidlere göre rükün ve farzdır.
Müslüman, bu ibâdeti yaparken En Büyüğün sarayı önünde nöbet tuttuğunu, iki nöbet mahalli arasında gidip geldiğini; yahut bir büyüğün ziyâretinden sonra onun hoşnut olup olmadığını anlayabilmek için heyecan içinde avluda gidip gelen, arasıra bakışını onun tarafına yönelterek heyecan içinde sonucu bekleyen insanın halini düşünebilir. Safâ ile Merve, Allah'ın nişâneleridir/şiarlarıdır (şeâir)[1] Akıl, bu iki tepenin niçin nişane olduğunu kavrayamaz, aklın kavrayamadığı bir hususa inanıp riâyet etmenin nefse ve bedene vereceği bir zevk ve menfaat de yoktur; bu sebeple sa'y, iman ve ihlâsa dayalı kulluğun tecellî ettiği seçkin bir ibâdettir. [2]