Medine Ziyareti

               

Haccın en son menasaki, Mekke’den ayrılmadan, Kabe’de son bir kez tavaf yapmaktır, daha önce zikredildiği gibi buna veda tavafı denilmiştir. Bazı mezhep alimlerine göre, bu tavaf sünnet, bazılarına göre ise, vacip denilmiştir. Veda tavafı yapan kimse, artık hac menasikini yerine getirmiş ve Mekke’den ayrılma zamanı gelmiştir demektir.

Mekke’den ayrılan kimsenin, Medine’yi ziyaret etmesi, Mescidi Nebevi’de Namaz kılması sünnettir. Bunun hacla ve hac mevsimiyle ilgisi yoktur. Özellikle de, Suudi Arabistan da veya yakın bir yerlerde ikamet edenler için tekrar hacca gelmeleri ve Medine ziyaretini yapma imkanları vardır. Ancak onbinlerce km. uzaklardan gelen bir çok mümine ancak, ömründe bir kez böyle bir fırsat doğmaktadır. Tekrar bu kutlu, ve emin beldelere yol bulması zor olabilir veya nasip olmayabilir.

Hac yaptığı halde peygamber ikliminde, Medineyi ziyaret etmemek olmamalıdır. Yoksa kalbimiz kırık, yüreğimiz yaralı hüzün ve üzüntüyle kuşatılırız. Çünkü; Medine tıpkı, Mekke gibi, peygamberin medhine ve övgüsüne layık olmuş, tıpkı Mekke gibi emin ve harem bölge kılınmış, ehline ve Medine’ye Peygamber dua etmiş, ve bu duaya nail olmuş kutlu şehirdir. Medine mübarek bir şehir olmuş, Peygamberin orayı kendisine diyar seçtiğinde...

İlahi davet, Mekke’de başlayınca Medine ne bir mübarek bir şehir, ne Tabe ve ne de Tayyibe idi. Onun adı Yesrib’ti, Evs ve Hazrec kabilelerinin, kırk yıl süren amansız savaşlarıyla, kardeş kanının acımasızca akıtıldığı bir yer olarak anılırdı. Hicaz mıntıkasında böyle tanılırdı Yesrib...

Tabe, Tayyibe ve Medine olmaya; ilk defa ve ilk adımı, hacca gelen ve I. Akabe’de, Peygamberle görüşme şerefine nail olanlar sayesinde olmuştur. O’nun nurlu yüzüyle, nurlandıklarında nur kıvılcımlarını Yesrib’e taşınmış, bu nurla artık orası bir Tabe’, bir Tayyibe, kutsal olacak harem bölge, emin belde ilan edilecek Peygamber Şehri Medine-i Münevvere oluyordu.

Hacca gelenlerde, Medine sevgisi olmadan, oraya ziyaret yapmadan, dönen bir mümin var mı acaba? Peygamber şehrinde, Peygamber ikliminde, o havayı teneffüs etmeden, Alemlere rahmet olarak gönderilen, Hz. Muhammed Mustafa’yı ziyaret etmeden oradan, Hicazdan dönmeye, hangi yürekler, hangi gönüller razı olur? Hangi kalpler buna izin verir?

Medine’nin her yerinde,

Karıç karıç toprağında, derin çizgilerle peygamber izi vardır,

çeşitli mekanlarında buyurduğu sözü vardır,

Cihad ettiği ve komutanlık ettiği harb meydanlarında özü vardır,

Muallim, Önder, Rehber olarak ve Ummete imamlık yaptığı Mescidi vardır,

O’nu, Medine ehlinin çoluk çocuğuyla karşıladıkları, Tela’el-Bedruları vardır.

O’nda Peygamber üzüntüsü, sevinci ve bayramı vardır.

O’nun Tabe ehli ve Tayyibe ehliyle kader birliği vardır,

O Medine’yi sevdi; Medine’de onun muhabbeti ve sevdası vardır,

O’nda  şehidlerin sultanı, Hamza ve diğer güzideleri vardır.

Cenneti’l-Baki’de, Bedir’de, Uhut’ta, misk-u amber kokan, ölmeyen ruhları vardır.

Canlar vardır, canın canları, gülün gülleri vardır.

Muhacir ve Ensar’ın kardeşlikleri gibi, kabirleri birbirine kenetlenmiş makberleri vardır.

Medine’de; İlklerin ilki, İslam’ın ilk mücahidi, mağarada, darda, zorda ve her yerde dost ve dost doğru, doğruların doğrusu, candan ve yürekten bir dost, Ebu Bekir’i vardır.

Medine’de; adaletin simgesi, onunla İslam’ın sesi gürleştiği, cesaret ve azminde tarih hep ondan bahsetti, cana can kattı,  peygamber sevdalısı, Ömer bin Hattab’ı vardır.

Medine’de; hayya (utanma) hilm ve şefkatte hep önde, peygamberin işaret ettiği halife-i Raşidin’den damadı Hz. Osman b. Affan’ı vardır.

Medine’de; peygamber ocağında, peygamber kucağında, ehl-i beytten amcazadeden, peygambere yakın olup ve bir an bile uzak durmayan, peygamber damadı, peygamberin narin ve nazene gül torunları, Hasan ve Hüseyn’in babaları, biricik kızı, Fatma’nın zevci, ilmin kapısı, Allah’ın aslanı, sıfatlarına mazhar olmuş Ali b. Ebi Talib’i vardır.

Medine’de; Kimi ve kimleri burada zikredebiliriz ki, hepsi nur gibi nurdan insanları, sahabeleri güneşin etrafında kelebek olmuş, pervane misali gibi dönmüş ve  sohbetlerinden nasiplenmiş gül yüzüne doya doya bakan gülleri, gökteki yıldızları, uhud dağından daha yüce peygamber dostları vardır.

Siz Medine’siniz.. Siz Medine’nin her yerindesiniz.. Bir ağaç mı, bir yeşillik mi, bir tepe mi, bir bahçe mi, bir deve mi, hepsi evet hepsi, sizin burada olduğunuza, buranın her yerinde, size ait anılarla dolu olduğuna şahadet eder.

Sizin bereketinizle daha güvendeler, sizin bu anılarınıza acı ve sevinçlerinize ortak olmak ve paylaşmak için uzaklardan çok uzaklardan gelen bizlere, Ahirette şefaatçi olur musunuz? Bizi de rahmet çemberinize komşu kılar mısnız? Havz-ı Kevser başında tasınızdan içmeye müsaade eder misiniz?

Ey gülün gülleri, Ey Peygamber talebeleri, arkadaşları, dostları... Ey Peygamberin tenine bir dikenin acı vermesine razı olmamak için herşeyini ve ümmetin fertlerini tek tek, feda etmeye hazır, Peygamber sevdalıları, sohbetine mübarek dizinin önünde oturma şerefine nail olmuş, o güzide insanlar sevindiğinde sevindiler, üzüldüğünde üzüldüler. Sözleri ve fiilleriyle cahili hayattan imani hayata geçişi onunla tanıdılar,

Çünkü Medine emin bir belde ve harem kılınmış, avı ve yeşilliği, tabii güzelliklerine el dokundurmanın yasak olduğu, asırlar boyunca manevi havasının değişmeyen tek yeri Medine Peygamber şehri, Medeniyetlere destan olmuş medeniyetlerin ilham kaynağı şehirlerin menbaı Medine Şehri.. Dost şehir Uzağında kalana hasret, görüp gidene üzüntü veren şehir, içinde yaşayanına eman, güven ve mutluluk veren kutlu şehir..

Ey Medine şehri sen Yesrib iken nasıl oldu da, Medine oldun, Tabe oldun, Tayyibe oldun, harem oldun sana dokunmak haram oldu.

Ey Medine Peygamber ikliminin kuşattığı, güllere yurt olduğu, Kutsal ve Münevver şehir.

Ey Medine ey kutlu şehir söyle bana!

Peygamber sana gelmeden, sen alemlerin efendisine ve Alemlere rahmet olarak gönderilen Hatemi’l-Nebiyyine, yar ve yurt olmadan önce, sende kabile savaşları bile kırk yıl sürerdi,

Nasıl oldu da hemencecik değişi verdin. Tarihte adın esamin yokken nasıl oldu da, on yıl gibi kısacık bir zaman zarfında tarih oldun, öyle bir tarih oldun ki, 15 asırdır yüz binlerce ciltli kitaplar senin destansı anılarını yazmaktan aciz kaldılar.

Sen Yesrib iken üzüntü ve acı yeri iken,

Tabe, Tayyibe Peygamber sevgilisi, vahyin yurdu, İslam’ın devleti oldun. Müminlerin anavatanı kimsesizlerle, muhacir ve mücavirlerin sığınacağı mekan oldun. Sen ey kutlu şehir, peygamberin bolluk ve bereketli olması için dua ettiği şehir....

Hz. Peygamber bu kutlu, bu münevver şehir için, şöyle duada bulundu:

Allah’ım! İbrahim Mekke’yi haram kıldı. (Kutsal belde ilan etti)

Bende Medine’nin iki taşlık arasını haram kıldım. (Kutsal yer ilan ettim.)

Orada hiçbir kan akıtılmayacak;

savaşmak için silah taşınmayacak;

hayvanları gütmek gayesiyle kesilenden başka hiçbir ot ve ağaç kesilmeyecektir.

Allah’ım! Medine’mize bereket ver!

Allah’ım! Sa’mıza bereket ver!

Allah’ım! Medine’mize bereket (ve bolluk) ver!

Allah’ım! Medine’mize bereket ver!

Allah’ım! Bir bereketin yanında iki bereket ihsan et!

Nefsim kudret elinde olana (Allah’a) kasem ederim ki,

Medine’nin hiçbir yolu ve geçidi yoktur ki,

orasını koruyan iki melek bulunmasın.

Oraya varıncaya kadar onu korurlar.”

Medine Şehri, Mübarek şehir....