Hile: Bir kimseyi aldatmak ya da yanıltmak amacıyla çevrilen düzen, oyun, dolap demektir. Aldatacak tarz ve tedbir, sahtekârlık, düzenbazlık anlamlarına da gelir. Hile, bir kimseyi kararında hataya düşürmektir. Bu, daha çok, hilekârın kurnazca hareket ve fiilleriyle aldatarak oluşur. Hile, aynı zamanda kazanç sağlamak amacıyla bir ürüne katılan değerce düşük madde; bir ölçme aracında yapılan değişiklik için de kullanılır; meselâ sütte veya tartıda hile olması gibi. Hile yapmak: Bir kimseyi aldatıp kandırmak, çıkar sağlamak için satılacak bir mala değersiz başka bir şey katarak onun saflığını bozmak demektir. Hilekâr veya hilebâz: Hileci demektir, yani hile yapan, bir işe hile karıştıran kimse. Hileli: Karşısındakini aldatmak ya da yanıltmak amacıyla üzerinde değişiklik yapılmış ya da içine bir şey katılarak saflığı bozulmuş şey için kullanılır. Hileli yağ, hileli iflâs gibi.
Alış-verişlerde hîleden maksat, bir kimseyi söz, fiil ve davranışlarıyla etkileyerek, satım akdinin onun yararına olduğunu telkin etmek ve onu piyasa fiyatının dışında bir satış bedeli ödemeye râzı etmektir. Hîle, âyet ve hadislerle yasaklanmıştır. Savaş hilesi: Savaşta düşmandan gerçek amaçları, kuvvetleri ve planları gizleyerek onu yanıltmak amacıyla alınan önlemlerdir. Peygamberimiz "Savaş hud'adır (hiledir)" buyurmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, Allah'a ve Peygambere hâinlik etmeyin. Kendiniz bilip dururken emânetlerinize de hâinlik etmeyiniz" (8/Enfâl, 27). Peygamberimiz (s.a.s.) bir gün pazar yerinden geçerken elini bir hububât yığınının içine sokmuş, altının ıslak olduğunu görünce satıcıya sebebini sormuştur. Satıcı yağan yağmurun ıslattığını bildirince, Allah'ın elçisi şöyle buyurmuştur: "Bu ıslaklığı herkesin görmesi için hububatın üzerine çıkarman gerekmez miydi? Hîle yapan, bizi aldatan benden değildir" (Müslim, İman 164; Ebû Dâvud, Büyû' 50; Tirmizî, Büyû' 72). Bu hadis alış-verişte hile yapmanın yasak olduğunu gösterir.
Satılan malda ayıp varsa, satıcının bunu müşteriye açıklaması gerekir. Ticaret örfünde, satılacak malın kıymetini ve dolayısıyla satış bedelini azaltan kusurlara "ayıp" denir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Satıcı doğru söyler ve sattığı şeyin ayıbını açıkça beyan ederse, satışı bereketli olur. Yalan söyler ve sattığı malın ayıbını gizlerse, satışın bereketi yok olur." (Buhârî)
Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını bâtıl yollarla yemeyiniz." (4/Nisâ, 29). "Azap olsun/yazıklar olsun, ölçüde, tartıda noksanlık edenlere! Onlar insanlardan ölçüp aldıkları zaman tam olarak alırlar; fakat insanlara verilmek üzere ölçtükleri veya onlara tarttıkları zaman eksiltirler" (83/Mutaffifîn, 1-3). "Ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz insana ancak gücünün yeteceği kadarını yükleriz" (6/En'âm, 152). "Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın, doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" (26/Şuarâ, 181-183). Bu ve benzeri âyet ve hadisler müslümanın bütün iş ve muâmelelerinde doğru hareket etmesini hîleden uzak durmasını bildirmektedir.
Hîle, ya sözle veya fiille karşı tarafı etkilemek sûretiyle vuku bulur. Sözlü hile; tarafların birbirini etkilemek ve akde râzı etmek için, birtakım aldatıcı ve yanıltıcı sözler konuşmasıdır. Amaç, ayıplı bir malı, müşteriye ayıpsız gibi satmak veya normalin üstünde bir fiyatla satışı gerçekleştirmektir. Meselâ, satılan malı mevcut olmayan sıfatlarla övmek, malın kusurunu gizlemek, üçüncü bir kişi aracılığı ile fiyatın yükselmesini sağlamak bunlar arasındadır. Fiilî hile ise; taraflardan birisinin diğerini etkilemek ve alış verişe râzı etmek için birtakım hileli hareketler yapmasıdır. Meselâ; kalitesi düşük bir mala, aynı cins fakat kalitesi yüksek bir malın damgasını vurmak; kalan değeri yüksek olan kömüre düşük kalitelisini karıştırmak; sütsüz ineğin memelerini bağlayarak süt biriktirmek ve alıcıya çok süt varmış gibi göstermek (Buhârî, Büyû' 64) ve böylece normal fiyatının üstünde bir satış bedeli ile satmak gibi hilelerdir. Günlük hayatta buna benzer pekçok hile ve aldatma çeşitleri görülmektedir.
İşte, İslâm bütün hile ve aldatmaları yasaklamış, müslümanın özünün ve sözünün bir olmasını istemiştir. Bütün namazların her rek'atında okunan Fâtiha sûresinde "Ey Rabbimiz, bizi dosdoğru yola ilet" (1/Fâtiha, 6) dûasının tekrar edilmesi, toplumu en doğruya, en güzele ulaştırma amacına yöneliktir. Hileci, hile yapan, düzenbaz, oyuncu demektir. Hîlekârlık, aynı kökten Arapça, Farsça bileşik isimdir. Bir işi, muhâtabını yanıltarak yapmaya sevk eden kimseye "hîlekâr" denir. Hile, ahlâka aykırı bir davranıştır, İslâm'da kesin bir şekilde yasaklanmıştır (H. Döndüren, Şamil İslâm Ans. 2/438-439).