Kadına Bakmak

 

İslâm dini kadınlara bakma konusunda birtakım ölçüler ortaya koymuştur. İslâm'ın ana kaynağı Kur'ân-ı Kerim, toplumlarda çıkabilecek fitnenin yolunu kesmek, sosyal düzeni sarsıcı hareketlere engel olmak için pek çok konuda genel kurallara yer vermiştir. Toplumu oluşturan fertlerin, genellikle kadın ve erkeklerden müteşekkil olduğu düşünülürse, bu konuda da İslâm'ın bağlayıcı hükümler getirmesi tabiîdir. Öncelikle İslâm dini, sağlıklı ve temiz bir toplumu meydana getirmek için, iki cins arasında yaradılıştan kaynaklanan arzuların kontrol edilmesini ve yerli yerinde kullanılmasını öngörür. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'in Nur sûresinde, önce erkeklere, hemen akabinde de kadınlara bazı önemli uyarılarda bulunulmuştur. "Mü'min erkeklere söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve mahrem yerlerini korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir. Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdârdır. Mü'min kadınlara da söyle; gözlerini yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar, süslerini, kendiliğinden görüneni müstesnâ, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini, kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya kadınları veya câriyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün" (en-Nûr, 24/30-31).

Bu iki âyet, özellikle mü'min erkek ve kadınların, gözlerini yasak olandan çevirmelerini isterken ayrıca kadınların belirtilen onüç sınıf insan dışında giyimlerine dikkat etmelerini zorunlu kılmaktadır. Böylece çıplaklığın yol açacağı tehlikeler, daha başlangıçta etkisiz hâle getirilmiş olmaktadır. Bunları zikrettikten sonra, kadına bakma konusunda ortaya konan hükümleri anlatabiliriz:

Bir müslümanın şehvetle bakabileceği kadın sadece kendi hanımıdır. Hanımı dışında hiçbir kadına şehvet nazarıyla bakması câiz değildir. Şehvetle bakmada ölçü, bir kadına devamlı bakmaktır. Bir insanın çarşı pazarda yürürken hiçbir kadını görmeden, yolda gözü kapalı veya başı eğik bir şekilde yürümesi mümkün değildir. Karşısındakini görecek, ancak bir hanım ise sürekli gözleri onda olmayacak; yoksa bakışı devam ettirmek yasak sınırına girmiş olmak demektir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın Hz. Ali'ye ikazı şöyledir: "Ali! Arka arkaya bakma; birinci bakış hakkın ise de, ikinci bakma hakkın yoktur" (Tirmizî, Edeb, 28).

Hanefi mezhebine göre, kadının yabancı erkekler karşısında avret yeri (yani açılması, gösterilmesi ve bakılması yasak olan yer), yüzü, elleri ve -bir rivâyete göre de- ayakları müstesnâ olmak üzere bütün bedenidir.

Kadının avret yerlerine şehvetli veya şehvetsiz bakmak haram olup kadınların da bunları kapamamaları haramdır. Avret yerleri, ancak kimsenin görmediği yerde (tuvalet ve banyoda) ve eşlerin cinsî münasebeti esnasında açılabilir. Yine bazı durumlarda, zarûret miktarını aşmamak üzere doktor, ebe, hâkim vb. karşısında da açabilir. Ayrıca evlenecek kimse, kızın yüzüne -şehvetle de olsa- bakabilir. (bk. Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Haramlar Helâller, İstanbul 1981, s. 84).

Müslüman bir erkeğin, mahrem (nikâhı haram) olmayan kadınların avret yerleri hariç, ellerine ve yüzüne bakması câizdir. Bir müslümanın evine akraba olmayan dost ve arkadaşları gelebilir. Ayrıca bazı sebepler yüzünden kadınların erkeklerle beraber oturması ve evin kızı veya kadınının misafirlere hizmet vermesi gerekebilir. Bu durumlarda erkeğin kadını görmesi kaçınılmazdır. Ancak bu hususta en önemli şart, kadının tesettüre (örtünmeye) riâyet etmesidir. Bu konuyla ilgili olarak hadis kitaplarında şöyle bir olay anlatılmaktadır:

"Ashab-ı kirâmdan Ebu Üseyd evlenirken zifaf gecesi, Peygamber Efendimizi ve dostlarını davet etmiş; fakat onlar için bir yemek hazırlayamamış ve bir şey de ikram edememişti. Ancak eşi, geceden bir taş kabın içinde hurma ıslatmış ve bunu ezip sulandırıp şerbet yapmış ve misafirlere bizzat kendisi ikram etmişti" (Buhârî, Nikâh, 77).

Bu olayda sahabinin eşi tesettüre riâyet ederek, akrabası olmadığı halde eşinin dost ve arkadaşlarına ikram için yanlarına çıkmıştır. Zaten İslâm dini kadın-erkek ilişkilerine sınır koymakla birlikte, kadınların ilim öğrenmek, alış-veriş yapmak, düğün ve ibadet gibi meşrû sebeplerle evlerinden dışarı çıkılmasına izin vermiştir. Ancak tesettüre riayet şartı getirilmiştir (Bu konuyla ilgili ayrıca şu hadislere bk. Buhârı, Nikâh, 115; Cuma, 13; Muslirn, Salât, 136).

Kadının Yolculuğu

Yolculuk yapmak müslüman için mübah bir olaydır. Kadınlar da seyahat edebilirler. Yalnız kadının uzak yerlere yolculuk edebilmesi için yanında bir mahreminin bulunması hadiste şart koşulmuştur. Peygamberimiz, "Hiç bir erkek (yanında mahremi olmayan) bir kadınla sakın yalnız bulunmasın. Hiçbir kadın da kendisiyle beraber bir mahremi (nikâh düşmez akrabası) bulunmaksızın sakın yolculuk etmesin," buyurmuştur. Rasûlüllah'ın bu nehyi üzerine (Ashab'dan) bir kişi ayağa kalkarak, "Yâ Rasûlüllah, ben şöyle şöyle bir gazaya yazılmıştım; halbuki karım haccetmek üzere yola çıkmıştır (ne buyurulur?) diye sordu. Rasûlüllah, "Haydi sen de git, karınla beraber haccet", (Buhârî, Nikâh, 111). buyurdu.

Bundan başka Peygamberin, yanında mahremi bulunmadan bir günlük, iki ve üç günlük mesafelere kadının gidemeyeceğini bildiren hadisleri vardır (Müslim, Hac, 413-424).

Yukarıdaki hadisten birinci derecede elde edilen hüküm, fesada vesile olabileceğinden, aralarında nikâh caiz olan bir kadınla bir erkeğin yalnız olarak bir arada bulunmalarının kötü sonuçlarını önlemek için yasaklanmış olmasıdır. İkinci olarak da kadının yanında mahremi bulunmadan yolculuk yapmasının yasak olmasıdır (Tecrid¡ Sarih Tercümesi, VIIl, 382).

Mahremden maksad, kadının kocası veya kendisine nikâhı ebediyyen haram olan yakınlarıdır. Başka bir deyişle neseb (kan bağı), nikâh veya süt akrabalığı dolayısıyla evlenmesi caiz olmayan kimsedir.

Hanefî ile Hanbelî mezhepleri, yanında mahremi bulunmayan genç veya ihtiyar bir kadının, kendisi ile Mekke arasında üç konaklık mesafe bulunduğu zaman, üzerine hac vacip olmaz. Yani hac yolculuğu yapamaz demişlerdir. Malikî ile Şâfiî ise yanında birkaç tane güvenilir hanım bulunduğu takdirde mahremi olması da kadın hacca gider görüşünü savunurlar (Mezâhibü'l Erbaa, I, 633; Bidayetü'l Müctehid, I, 322).

İmam Şâfiî ile İmam Malik bu konuda yol emniyeti var ise veya üç beş güvenilir kadın bir arada bulunurlarsa hac edebilirler derken Hz. Ömer'in tertib ettiği son haccı delil getirirler. Bu hacda Peygamberin hanımlarından bazıları, Hz. Ömer'den izin alarak, yanlarında mahremleri olmadığı halde hacca gitmişlerdir (Mekke'den Medine'ye gitmişlerdir) (Fıkhü's Sünne, I, 635).

Netice olarak kadın iffet ve namusuna leke gelebilecek herhangi bir yolculuğa çıkamaz, yanında kendisinin can, mal ve namus güvenliğini sağlayacak birilerinin bulunması gerekir.

Mefail HIZLI