Bilindiği gibi İslâm dininin ana kaynağı Kur’ân-ı Kerim’dir. İkinci sırada ise Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sözleri, uygulamaları, açıklama ve takrirleri gelir. Kur’ân-ı Kerim, bizzat Hz. Peygamber’in sağlığında yazıya geçirildiği halde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadisleri/sözleri, sonraları yazılmıştır. İşte bu yüzdendir ki, birçok söz Hz. Peygamber’e isnad edilebilmiştir. Bu itibarla Peygamberimizin hadislerinden yararlanırken çok dikkatli olmak gerekir. Şurasını hiçbir zaman hatırdan çıkarmamak gerekir ki, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sözleri asla Kur’ân-ı Kerîm’e ters düşmez. Çünkü Peygamberimizin görevi, Kur’an’a ters düşmek değil; aksine onu açıklayıp ona uygun hareket etmektir. Bu itibarla Kur’an’a ters düşen bir rivâyetle karşılaştığımızda onun uydurma olduğu husûsunda en ufak bir kuşkumuz dahi olmamalıdır. Yine iyice bilinmelidir ki çeşitli mezhep ve fırkalar tarafından kendi görüşlerini desteklemek üzere birçok hadis uydurulmuştur.
İslâm’a düşmanların İslâm’ı içten yıkmak için hadis uydurmalarının ve dinî, sosyal ve kişisel çıkar temini için bunu yapanların yanında, cehâlet ve bağnazlığın yönlendirdiği şekilde kendi anlayışlarına göre İslâm’a hizmet etmek için de hadis uydurulmuştur. Kadınlara ilişkin uydurulan sözlerin de çoğunlukla “kadınları toplumun fitnesinden, toplumu da kadınların fitnesinden koruyup gözetme” gibi amaçlara mâtuf oluşları muhtemeldir. Ancak, sebebi ne olursa olsun, hadis uydurmayı normal karşılayan kimselerin kapasitesi ve mantığınca maslahat sayılan ifâdeler, kadınları eksik ve kusurlu, fesâda ve fitneye yol açacak ve erkekleri yoldan çıkarmak için şeytana yardımcı olan ikinci sınıf insan cinsi saydıran; bu yönleriyle de İslâm’ın evrensel ve ebedî mesajını bulandıran, İslâm’a yapılan saldırılarda yoğunlukla kullanılan, din düşmanlarının eline fırsat veren ve dine iftira eden dayanaklar olmuşlardır.
Nice konularda olduğu gibi, kadın konusunda da Kur’an’la uyuşmayan birçok hadis uydurulmuş, Kur’an’a ters görüşler din adına ortaya atılmış ve kadını aşağılayıcı uygulamalar din adına ortaya konulmuştur. Kur’an’ın büyük bir devrimle kadın haklarını yerleştirmesi ve asr-ı saâdetteki kadınların hemen her konuda erkeklerle aynı haklara sahip olması gibi prensipler zamanla yozlaştırıldığı ve aslî çizgisinden saptırıldığı halde, evet bütün bunlarla birlikte, Ortaçağdaki Batıda ve tüm dünya ülkelerindeki uygulamalarla karşılaştırıldığında kadınlara en az haksızlık müslüman toplumlarda ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, kadını aşağılayıcı mâhiyette olan sözleri, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş ve kadın haklarını topluma yerleştirmede büyük gayretler sarfetmiş Hz. Peygamber’in söylemiş olması asla mümkün değildir.
Bazı dinî eserlerde yer alan, halk arasında da sahih hadismiş gibi kabul edilen rivâyetlerin en meşhur olanlarını gözler önüne sermenin (bazı küçük sakıncalarına rağmen), faydasının daha büyük olduğu kanaatiyle bunlardan yola çıkarak kadın hakkında değerlendirme yapılmasın diye belirtelim. Bunlardan bir kısmı, mevzû/uydurma, bir kısmı zayıf (uydurma olma ihtimali büyük), bir kısmı da anlamı ve üslûbu yönüyle şüphe uyandıran, eğer sahih iseler Kur’an bütünlüğü içinde te’vil edilmesi veya mecâzî olarak yorumlanması gereken sözlerdir: “Şâyet ben, bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim.”
“Eğer kocanın tepesinden ayağına kadar bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinleri diliyle silerse, yine de ona karşı teşekkür etmek vazifesini edâ etmiş sayılmaz.”
"Uğursuzluk üç şeydedir: At, kadın ve evde."
“Erkeğe, hanımını ne sebeple dövdüğü sorulmaz.”
“Kadınlara itaat, pişmanlıktır.”
“Kadınlara danışın, fakat onların dediklerinin tersini yapın.”
“Kadınları Allah Teâlâ geride bıraktığı gibi siz de geride bırakın.”
“Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı fitne fesat olarak hiçbir şey bırakmadım”
“Kadınların akılları şehvetlerindedir.”
“Kadınları göze çarpan mevkîlere oturtmayın, yazıyı da öğretmeyin. Dikiş öğretin ve Sûre-i Nûr’u da iyi öğretin.”
“Havvâ olmasaydı, hiçbir kadın kocasına ihânet etmezdi. İsrâiloğulları da olmasaydı (bekleyen) et bozulmazdı.”
“Cennet sâkinlerinin en azı kadınlardır.”
“Kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe çalan kadınlardan başkasını görmedim.”
“Kadın üzerinde en fazla hakkı olan kişi kocasıdır; erkek üzerinde en fazla hakkı olan kimse ise annesidir.”
“Hangi kadın, kocası kendisinden râzı olarak vefat ederse, cennete girer.”
"Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinize silerdiniz."
"...Kadınların dinleri ve akılları eksiktir."
"Şüphesiz kadın, karşınıza bir şeytan sûretinde gelir ve bir şeytan sûretinde gider."
“Kadın avrettir, dışarı çıktımı şeytan ona istişrâf eder/muttalî olur.”
“Kadınlar arasında sâliha kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.”
"Doksan dokuz kadından biri cennette, diğerleri ise cehennemdedir."
"Kadınlara danışmayın, onlara muhâlefet edin. Kadınlara muhâlefet edin, zira kadınlara muhâlefet berekettir."
"Kadınları önünüze geçirmeyin, onların üç adım önünden yürüyün."
"Kadınları yüksek yerde oturtmayın."
"Kadınlar için kabir daha hayırlıdır."
"Kadınların hayırlı işi, yün eğirmektir."
"Kadın, kocasından izinsiz evden çıkarsa, her şey onu lânetler."
"Kadınları aç ve çıplak bırakın."
“...Kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır...”
"Kadınlar (muhâlefette ve istediklerini yapmada erkeklerden) baskındırlar."
"(Namaz kılanın önünden geçen) kadın, köpek ve eşek (ve domuz), namazı keser."
"...Cehennem ehlinin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm. 'Neden ey Allah'ın Rasûlü?' diye sordular. (Cevâben:) "küfürlerinden dolayı" buyurdu. 'Allah'ı mı inkâr ediyorlar?' (diye tekrar) sordular. "Kocalarına karşı nankörlük ederler; iyiliğe karşı nankörlük ederler. İçlerinden birine dünya durdukça iyilik etsen, sonra, senden bir şey görse, (hemen) 'senden asla hiçbir hayır görmedim ki!' der."
Amr bin el-Âs'dan diyor ki: "Biz Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte bir dağ yolunda bulunurken, ansızın şöyle dedi: "Bakın! Bir şey görüyor musunuz?" Biz dedik ki: 'Kargaları görüyoruz. İçlerinde, gagası ve ayakları kızıl renkli, alaca bir karga var.' Rasûlullah şöyle buyurdu: "Kadınlardan cennete girebilecek olanlar, ancak şu (siyah) kargalar içindeki alaca karga gibi olanlardır."
Genellikle bu tür sözler (hadis rivâyetleri) ilim sahipleri ve araştırmacılar tarafından eleştirilmiş veya Kur’an’a uygun şekilde te’vil edilip yorumlanmış ise de; bu eleştiri ve yorumlar, kadını horlayan ve çirkin ifâdeli bu sözleri din gibi, mutlak hakikat olarak ve sahih hadis kabul ederek benimseyen geniş kitlelere ulaşamamıştır. Örneğin İbn Hazm, “İnsanın insana secde etmesi câiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim” mealindeki hadisi, râvîsi Şerik bin Abdillah, müdellistir, münker hadisleri zayıf râvîlerden alır, onların adını gizleyerek güvenilir râvîlere nisbet eder” diyerek cerhetmiştir. İbn Hazm, Hz. Âişe’den nakledilen, “Kadın üzerinde en fazla hakkı olan kişinin kocası, erkek üzerinde en fazla hakkı olan kimsenin ise annesi olduğu”na dâir hadis rivâyetini reddederken de şöyle der: Ebû Utbe (hadisi rivâyet eden şahıs), meçhuldür, onun kim olduğu bilinmiyor. Üstelik Kur’an ve sahih hadis, böyle bir hükmü geçersiz kılmaktadır.” (Bkz. İbn Hazm’ın Kütüb-i Sitte’ye Bakışı, Selman Başaran, İslâmî Araştırmalar, c. 2, sayı 19-20, s. 6)
Bu rivâyetlerden yola çıkılarak kadının küfre yakın nankörlüğüyle birlikte, âile reisi erkeğin kutsallığı(!) ile ilgili Kur'an ve Sünnet çizgisinden nasıl uzaklaşılıp yozlaşıldığı konuda yüzlerce örnekten birini, ibret olsun diye verelim. "...Onlardan (kadınlardan) birine dünya durdukça iyilik etsen, sonra senden bir şey görse (hemen) 'senden asla hiçbir iyilik görmedim ki!' der." Bu rivâyette tarif edilen "katıksız nankörlük" durumunu izah sadedinde İbn Hacer'in haber ile ilgili yorumları, Buhârî'nin İman bölümü içinde -sözkonusu rivâyete dayanarak- bir alt başlığın adını: "Kocaya Karşı Nankörlük ve Küfür Olmaksızın Küfür" şeklinde belirleyerek verir. İbn Hacer'in Kadı Ebû Bekir b. El-Arabî'den naklettiği görüşler, bu rivâyetin içine yerleştirildiği bağlamı ortaya koyması açısından oldukça ilginç ve önemlidir. Buhârî'nin meşhur şerhi Fethu'l-Bârî'den iktibas edelim:
"Kadı Ebû Bek bin el-Arabî, bu (bab başlığının) şerhi sadedinde, şunları söylemiştir: 'Musannıfın bundan murâdı, itaatin iman olarak isimlendirildiği gibi, meâsînin (günahların) de küfür olarak isimlendirilebileceğini beyan etmektir. Fakat kadına küfrün atfedildiği yerlerde kastedilen, kişiyi dinden çıkaran küfür değildir. Birçok günah çeşidi arasında, kocaya karşı nankörlüğün özel olarak seçilmesi (Rasûlullah'nı şu sözüne atfen), hoş bir inceliktir. Hadis şöyledir: 'Eğer birinin birine secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.' Buna göre, kocanın hakkı, Allah'ın hakkı ile eş düzeyde mütâlaa edilmiştir. Kocanın karısı üzerindeki hakkı bu dereceye ulaşmışken, kadın kocasına karşı nankörlük ederse,bu onun, Allah'ın hakkını küçük gördüğüne dâir bir delil olur. Bu sebeple ona küfür ıtlak edilir; ancak bu dinden çıkarmayan bir küfürdür." (Fethu'l-Bârî, 1/105; Umdetu'l-Kari, 1/203)
“Uğursuzluk evde, kadında ve kısraktadır” şeklindeki Ebû Hüreyre’nin rivâyet ettiği meşhur hadis rivâyetine ise, Hz. Âişe, duyduğu zaman itiraz ederek şunları söylemiştir: “Kur’an’ı Ebu’l-Kasım’a indirenin hakkı için, bu hadisi aktaran yalan söylemiş. Rasûl (s.a.s.) ancak şunu dedi: “Câhiliyye ehli şöyle derlerdi: ‘Uğursuzluk; binek kadın ve evdedir.”
Bu bağlamda bir hadis rivâyetinin eleştirisine, Mısır’lı mütefekkir Muhammed Gazzâli, şöyle yer veriyor: Buhârî’nin isnâdıyla rivâyet ettiği hadisin metni şöyle: “Havvâ olmasaydı hiçbir kadın kocasına ihânet etmezdi. İsrâiloğulları da olmasaydı (bekleyen) et bozulmazdı.” Muhammed Gazzâli, bu rivâyete ilişkin olarak şunları söylüyor: “Âdem’e ihânet eden Havvâ, nasıl ve kiminle ihânet etmiştir? Bu söz, tamâmen Hıristiyan akîdesine benziyor. Kâ’bu’l-Ahbar’ın söylediği bu sözü, Kur’an reddetmiştir. Bilakis Kur’an, Âdem’i cennetten çıkaranın Havvâ değil; şeytan olduğunu belirtmiştir. Havvâ’nın Âdem’e ihâneti kesinlikle İslâmî bir anlayış değildir. Ahd-i Atîk’ten kalma bir sözdür. Etin bozulup bozulmaması ise, tamâmen tabiî bir kanundur. Bekletilen et bozulur. Bu rivâyetin akla ve mantığa ters düştüğü âşikârdır. Kabulü mümkün değildir. (Bkz. Sünnet Üzerine Bir Kitap ve Bir Açıkoturum, İslâmî Araştırmalar, c. 5, sayı 2, s. 100-118)
Uydurma veya Peygamber (s.a.s.)’in konuşmalarından yanlış aktarılan hadislerin yanında; mantık ve anlam itibarıyla çirkin ve zorlayıcı, Kur’an ahkâmına ve sahih sünnete aykırı da olsa halk içinde dinî bir hassâsiyetle ve teslimiyetle kabul görerek yaptırım gücüne sahip olan kıssalar da, kadına uğursuzluk ve aşağılama atfeden anlayışları besleyip desteklemiştir. Bu kıssalarda genellikle kadının zihinsel yetersizliği ve akılsızlığı, irâdesizliği ve güvenilmezliği, nankörlüğü ve kadirbilmezliği, cinsel açıdan zaaf içinde ve dirençsiz oluşu, gösteriş düşkünlüğü yüzünden denetlenmesinin gerekliliği, okuyup yazmasının sakıncaları gibi konuların; zaman zaman edebe aykırı, müstehcenliğe varan bir üslûpla işlendiği görülmektedir. Bu tür kıssa ve menkıbelerin müslümanlar nezdinde yüzyıllardır mûteber olan âlimlerin/yazarların kitaplarında kayıtsız yer edişleri ise ayrı bir problem teşkil etmektedir.[1]
Geleneksel bakış açısında müslümanların, kadını bu derece aşağılayan ve Kur’an’a tamamen ters söylemleri Rasûlullah (s.a.s.)’ın ağzına nasıl yakıştırdıklarını doğrusu anlamak mümkün değildir. Kadını ikinci sınıf varlık gören, erkeği dünyada ve âhirette üstün sayan, bunun sebebini de savaş gücünün olmasında, Cuma namazına iştirâk edebilmesinde, sakallı ve sarıklı olmasında bulan bir düşünce ile; üstünlüğü takvâda gören Kur’anî bir anlayış elbette bağdaşamaz. Geleneksel değerlendirmeler, maalesef bize, üstünlüğün takvâda olduğunu vurgulayan İslâm değerleri yerine, kadını hor gören, ikinci sınıf varlık sayan câhiliyye düşüncelerini hatırlatmaktadır.
Bu bakış neticesinde, kadının erkeğe kayıtsız şartsız itaati, onun her alanda kendisinden üstün olduğunu bilmesi, iki adım gerisinden yürümesi, fitne çıkarmamak için mescidlere gitmemesi, namazını evinin en ücrâ köşesi olan yatak odasında kılması, sesini erkeklere hiçbir şekilde duyurmaması, buna rağmen cehennemin çoğunluğunu kendi cinsinin oluşturacağına inanması, kemikleşmiş gelenek içinde kadına “takvâ” başlığı altında sunulmuş, toplumdan soyutlanıp evine kapanabildiği ve bunları uygulayabildiği ölçüde takvâda ileri gideceği düşüncesi yerleştirilmiştir. Bugün de, bu düşüncelerin hâkim olduğu kitle çoğunluktadır. Kadınların kendilerine biçilen bu konumu kabul edip benimsemeleri, bu anlayışın “din” adı altında sunulmuş olması ve kadınların ilmî birikimlerinin az olmasından kaynaklanmıştır. Çünkü Kur’an’da bu şekilde bir cinsin toplumda pasifize edilmesi sözkonusu olmadığı gibi Rasûlullah (s.a.s.) döneminde de bu şekilde yaşanmamıştır. Hz. Peygamberle istişâre eden, savaşlara katılan, şehid olan, mescidleri kullanıp Cuma ve vakit namazlarını ikame eden, ilim öğrenen ve öğreten, vahyî sorumluluklarını gerçekleştirmek için çaba sarfeden son derece aktif kadınların olduğunu biliyoruz. Hz. Âişe’nin bir ordu komutanı olarak savaşa katılması, muhâlefet lideri olması da önemli bir veridir. Savaştaki tarafı konusunda eleştiri almış olsa da kadın olmasından dolayı herhangi bir tenkit ve itirazla karşılaşmamıştır. Bu da bize ilk dönemlerde kadının toplumda sahip olduğu aktif rolü ve kadına bakış açısının bugünkünden ne kadar farklı olduğunu göstermektedir.
Daha sonraki dönemlerde başlayan yozlaşma ve câhilî düşüncelerin İslâm adı altında canlanması konusunda, sorumluluk sadece müslümanlara âittir. Çünkü İslâm, insan olma, sorumluluğu yerine getirme noktasında ayrım gözetmemiş, getirdiği prensiplerle kadın ve erkeğin fıtrî yönlerine uygun bir şekilde hayatı tanzim etmelerini istemiştir. İslâm, kadın ve erkeğin birbirini tamamlar mâhiyetteki yönlerini hiçbir zaman birinin üstünlüğü ve avantajı, diğerinin eksikliği, noksanlığı olarak görmemiş ve böyle görülmesini eleştirmiştir. Kadının hor ve aşağılık görülmesi, erkeğin emrinde ve onun hizmeti için yaratılmış olduğu düşüncesi câhiliyye Arapları tarafında da söylense, bozulma sürecindeki müslümanlar tarafından da söylense “câhilî düşünceler”dir. Ve Kur’an bu sapma hallerinin ıslahı için gelmiştir.
Bugün müslüman kadının düşünmesi gereken, kendisinin yeryüzünün imarı için yaratılmış bir halife olduğu, yeryüzünde İslâm’ı hâkim kılma, iyiliği emredip kötülükten sakındırma ve fitneyi kaldırma gibi çok büyük bir “emânet”i yüklendiğidir. Ve herkes Allah huzurunda hesap verirken “yalnız” olacaktır. Kimse cinsiyetini mâzeret göstererek bu sorumluluktan kaçamayacaktır. Müslüman kadının bu asil ve öncelikli görevlerini bir kenara itip ayrıntılarla uğraşmasının zamanı geçmiştir. Çünkü şu anda yeryüzünde büyük bir fitne, şirk ve fesat hâkimdir. Bunun sebebi ise tevhidî bilinci yitirmemiz ve sorumluluklarımızı unutmamızdır. O halde, kadın-erkek hepimize düşen, vahyî doğruları anlamaya ve hayata hâkim kılmaya çalışmak olacaktır.
Bu veriler ışığında kadın konusunda üç temel yaklaşımın varlığından söz edilebilir: Bir: Vahyi tamamen gözardı ederek akıl ve nefislerini ilâh edinenlerin oluşturduğu dünkü ve bugünkü câhilî düşüncede kadın. İki: Vahyin belirlediği modele, tarih içinde şekillenen bazı câhilî etkileri eklemleyen geleneksel yaklaşımda kadın. Üç: Kur’an’ın şekillendirdiği anlayışta kadın. Hepimizin özlediği ve gerçekleştirme için çaba sarfetmesi gerektiği yaklaşım, elbette üçüncüsüdür. Ve bu yaklaşım, sadece kadın konusunda değil; hayatı anlama ve değiştirmede ihtiyaç duyduğumuz ve her konuda başvuracağımız temel dinamiğimiz olmalıdır.[2]
[1] Cihan Aktaş, Kadının Toplumsallaşması ve Fitne, İs. Araş. c. 10, sayı 4, s. 245
[2] H. Koç, F. Candan, a.g.m. s. 28-29
Yozlaşan geleneksel tavırla Kur’an’ın bakış açısı arasındaki farkın anlaşılmasına yönelik geniş bilgi almak isteyenler şu kitaplara bakabilirler:
1- İslâm Kadın Ansiklopedisi -Tahrîru'l-Mer'e- 1-4, Abdülhalim Ebu Şakka, Denge Y.,
2- Kadın Karşıtı Söylemin İslâm Geleneğindeki İzdüşümleri, Hidayet Şefkatli Tuksal, Kitâbiyat Y.,
3- Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Ali Osman Ateş, Beyan Y.,
4- Uydurma Hadislerle Kadın Aleyhtarlığı, Mustafa Çelik, Ölçü Y.,
5- Hatalı Atasözleriyle Kadın Aleyhtarlığı, Mustafa Çelik, Ölçü Y.