İslâm Dışı Ekonomik Hayat ve Karz-ı Hasen

 

İslâm’ın hâkim olmadığı bir düzende yaşamanın sayısız problemleri vardır. Bunlardan biri de, İslâm’ın siyasal, sosyal ve ekonomik hayatta ortaya koyduğu güzelliklerden mahrum olmaktır. Bu mahrûmiyetlerden biri de karz-ı hasendir. Karz-ı hasen; geri iâde edilmek şartıyla karşılıksız mislî bir şeyi ödünç verme demek olduğunu biliyoruz. Bu uygulamanın hem sosyal, hem ahlâkî, hem ekonomik yönleri vardır. Fakat, selîm akıl sahibi herkesin tasdik edeceği gibi, içinde bulunduğumuz sosyal bozukluklar ve ekonomik hayatımız adına yaşadığımız olumsuzluklar, karz-ı hasenin hemen hemen bütünüyle unutulup tarihe karışmasını neticelendirmiştir. Zâten İslâm’ın herhangi bir emri, kâmil anlamda ancak İslâm’ın hâkim olduğu nizam içinde yaşanabilir.  

Evet, sosyal alanda büyük bir çöküntü yaşadığımız hiç kimsenin inkâr edemeyeceği gerçeklerdendir. Dinden ve dine dayalı örfden desteğini alan karşılıklı yardımlaşma ilkesi, çeşitli sebeplere dayalı olarak artık uygulanmaz ya da uygulanamaz hale gelmiştir. “Ben” merkezli bir hayat felsefesinin hâkim olduğu, köşe dönmeciliğin her şey kabul edildiği, haram-helâl, günah-sevap ölçülerinin önemsenmediği, akrabalar arasında bile hal-hatır sormanın bile unutulduğu bir toplumda, yani İslâm’ın bireysel ve sosyal ve ekonomik hayatımıza hâkim olmadığı bir cemiyette daha  iyisini beklemek fazla iyimserlik olur. Büyük kentlerde; aynı apartmanda yaşayan insanların bile birbirlerini tanımadıkları bir vâkıadır. Tanıyanların çoğunun da ilişkileri selâmlaşmadan öte pek gitmez.

Halbuki, dün böyle değildik. Kayıt dışı ve kayıt altına alınan örnekler, temeli iman esaslarına dayalı zihniyeti anlatabilmek zor değilse bile, anlayıp tekrar canlandırmak oldukça zor görülüyor. Asırlardır süregelen, müslümanlardaki bu anlayışın dayanağı İslâm’dır. Kur’an, “karz” kelimesini tam 6 âyette kullanmış ve her seferinde de “hasen” sıfatını ilâve etmiştir. Bakara 245, Mâide 12, Hadîd 11, 18, Teğâbün 17 ve Müzzemmil 20. âyetlerde “karz-ı hasen” sıfat tamlaması,ufuk açacak şekilde gündeme getirilir. Bir başka husus daha vardır ki, zannediyorum bu, sıfat tamlamasından daha önemlidir. Öyle ki, Allah, geri vermek şartıyla verilecek olan bu ödüncü “yukrizullahe” diyerek Kendisine izâfe etmektedir. Bu ise ödünç, her ne kadar muhtaç bir insana veriliyor olsa da, bu sanki Allah’a veriliyor mânâsını ihtivâ eder.

Bu muhtevâ, o amele verilecek olan sevabın sadece Allah tarafından verileceğinin bir işâretidir ki, Cenâb-ı Hak bunu açıkça ifade etmektedir: “Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah’a güzel bir borç verecek yok mu?” (2/Bakara, 245) Ve âyetin sonunda Allah borç alma ya da arama zorunda olan şahsın konumuna bir gün herkesin düşebileceği ihtârını yapar: “Darlık veren de, bolluk veren de Allah’tır. Sadece O’na döndürüleceksiniz.”

Hadis-i şeriflere gelince; “Bir müslümanın dünya sıkıntılarından birisini rahatlatan kimsenin, Allah kıyâmet günü sıkıntılarından bir sıkıntısını rahatlatır. Zor durumda olan birisine kolaylık sağlayana, Allah dünyada da, âhirette de kolaylık sağlar. Kul,kardeşine yardımcı olmaya devam ettiği müddetçe, Allah da o kula yardımcı olur.” (Buhârî, Mezâlim 4; Müslim, Birr 58; Ebû Dâvud, Edeb 46)

Bu ve benzeri nassların oluşturduğu fıtrî anlayış, müslümanların karşılık beklentisi içinde olmadan birbirleriyle maddî ve mânevî alanlarda yardımlaşmalarını doğal olarak sağlıyordu. Fakat günümüz için aynı uygulamaların devam ettiğini söylemek oldukça zordur. Bir taraftan bu sosyal ve ahlâtkî çöküntü, diğer taraftan ekonomik hayatın zorunlulukları, bunun geçmişte olduğu şekliyle tekrar uygulanmasına imkân ve fırsat vermemektedir. Ayrıca bozulan aile düzenimiz, komşularla ilişkilerimiz, sosyal hayat anlayışımız... özetle bütün bir hayat anlayışımız, karz-ı hasenin hayatımızdan çıkma sürecini hızlandırmıştır. Yalnız bu düşüncelerle bütün bir toplumu karalamak doğru olmaz. “Hüküm, ekseriyete göre verilir” kuralına göre, yapılan bu tesbit, çoğunluğun esas alınarak değerlendirilen bir tesbittir. Sayıları az da olsa, karz-ı hasen uygulamasında bulunan samimi müslümanlar ve teşkilatlar da vardır günümüzde.

Gerek ticrî münâsebetlerde geçerli olan çek-senet ödemede ve gerekse karz-ı hasen gibi ödünç alımlarda, karşı tarafın iyi niyetini sû-i istimal eden insanların da çıktığını ve bu kötü uygulamanın bu önemli sosyal ilkenin hayata hâkim olmasını engellediğini de üzülerek ifade etmek gerekiyor.

Karz-ı hasen, İslâm Ekonomisi kitabının yazarı M. A. Mannan’ın tesbitleri içinde gereklilik, sözleşme, ödeme ve yardımlaşma olmak üzere 4 ayrı esasa dayanır (M. A. Mannan, İslâm Ekonomisi, Terori ve Pratik, s. 362). Şimdi bunları teker teker incelemeye çalışalım: