Câmilerdeki Sadaka Taşı:

 

19. Asra kadar kentlerin merkezlerindeki çarşı câmilerinde varlığını devam ettiren bir uygulama vardı. Câmiinin bir duvarına içi oyuk bir taş yerleştirilir, câmiye giren bazı insanlar, elleri yumulu şekilde o taşa yaklaşırlar, içinde açarlar, o taştan elini çıkarırken tekrar kapatırlardı. Bu el hareketiyle bazıları o taşa para koyar, bazıları da ihtiyacı kadar o taştan para alırdı. Dışarıdan onları gören kimseler, kimin para koyduğunu, kimin para aldığını kesinlikle anlayamazdı. Dolayısıyla infak eden gururlanmamış, alan da kendini küçük düşürmemiş olurdu. Ve, bu taşın içi hiç mi hiç boşalmaz; içindekiler bitmeden eklemeler olurdu. Âhiretteki yatırım ihmal edilip israf ve tüketime önem verildiğinden, Batılı ve bâtıl hayatla birlikte fonksiyonunu yitirdiği için çoğu câmiilerden kaldırılan bu taş, bazı câmiilerde tarihî bir kalıntı olarak hâlâ durmaktadır. Bu taşa “sadaka taşı” denirdi. Kente iş bulmak veya bir işini halletmek için taşradan gelen insan, başkalarına maddî sıkıntısını anlatıp yardım isteme ezikliğinden kurtulur, ama sadece bir günlük ihtiyacı kadar buradan para alırdı. İstismar ederse, işinin rast gitmeyeceğini, tüyü bitmemiş yetimin, aç fakirin hakkını yemiş olacağı için cezasını çekeceğini düşünürdü. İş bulur bulmaz da en az aldığı kadar miktarda oraya para bırakmayı kendine borç bilirdi. Oradan yararlanan kimseler, bunu karşılıksız yardım olarak düşünmez, bir borç, yani karz-ı hasen olarak değerlendirirlerdi. Yani, bu uygulama ile karz-ı hasen, değişik bir usûlde başta İstanbul olmak üzere nice şehirlerdeki çarşı üzerindeki câmilerde uygulanıyordu.