Karz-ı Hasen: Güzel ödünç vermek demektir. Dinin emirlerine uygun ödünç verme anlamında kullanılır. Bir kimsenin nakit para, ölçülebilir, tartılabilir ve sayılabilir bir malı, benzerini (mislini) sonra almak üzere bir şahsa vermesidir. Söz edilen bu mallardaki ortak özellik misliyattan olmaları, yani her zaman benzerlerinin bulunabilme husûsiyetine sahip olmalarıdır.
Hiçbir maddî çıkar düşüncesi gözetmeksizin sırf Allah'ın rızâsını kazanmak ve din kardeşinin sıkıntısını gidermek amacıyla karşılıksız borç vermeye karz-ı hasen denir. Güzel anlamına gelen "hasen" sıfatıyla nitelenmesi amacındaki ruh yüceliğinden ileri gelmektedir. Ödünç vermeye "ikrâz", ödünç verene "mukriz", ödünç alana "müstakriz" adı verilir. Ödünç almaya "istikraz" denir.
Nakit para, altın, gümüş, arpa, buğday, yağ, bal, yumurta ve ceviz gîbi tartılabilir, ölçülebilir ve piyasada benzeri bulunabilir şeyler arasında karz muâmelesi yapılabilir. Bir kimse karzla elde ettiği şeye mâlik olur, mukrıza bunun mislini vermekle mükellef bulunur. Karz dışındaki her borcu ödeme hususunda tecil (geciktirme) geçerlidir. Ancak karz muâmelesinde geçerli değildir. Mukrız istediği an süresi dolmadan ikraz ettiği şeyi geri isteyebilir. Mustakrizin hemen bunu iâdesi gerekir. Ödünç alınan bir malın ödenmesi misliyle olur. Kıyemîyat adı verilen ve piyasada benzeri bulunmayan veya bulunsa da ölçü ve değerce farklı olan mallar arasında karz muâmelesi yapılamaz (Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istilâhât-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1986, VI, 94-104).
Karzın rüknü icâb ve kabul ile bu esnâda malın tesliminden ibârettir. Karz akdinin sıhhatli olabilmesi için, tarafların akıllı ve mümeyyiz olması; piyasada misli olan malın bulunması, karz muâmelesi esnâsında herhangi bir menfaatin şart koşulmaması gereklidir (Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, İstanbul 1985, II, 474-475). Ödünç veren kişinin, verdiği bu ödünç sebebiyle müstakrizden bir menfaat talebi haramdır. Çünkü karzın karşılığında fazla bir şey istemek fâizdir. Ancak mustakriz dilerse mukrıza herhangi bir şarta dayalı olmaksızın hediye verebilir, ikramda bulunabilir (Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., VI, 99-100).
Toplum şartları günden güne değişmektedir. Toplumu oluşturan fertler arasındaki sosyal yardımlaşma duygu ve olgusu İslâm'ın tavsiye ettiği en önemli konulardan biridir. Müslümanlar, cemiyet ve fert olarak ekonomik modellerini muhâfaza ve yaşatmakla yükümlüdürler. Bu itibarla, fâiz batağına saplanmamak için fahrî bir yardımlaşma türü olan karz-ı hasen vb. sosyal ve ekonomik kurumlara işlerlik kazandırmak gerekir.
Zarûrî olmadıkça karz alınmamalıdır. Alındığı takdirde de mukrızın hukukuna saygılı davranılmalı ve bir an önce ödünç alınan para veya malı ödemeye gayret edilmelidir. Darda kalan müslümanlara ödünç verme durumunda olan kişiler de bu güzel geleneği sürdürmeli ve Allah Teâlâ'nın bunu karşılıksız bırakmayacağını düşünmelidirler. Sadaka vermek dinimizde övülmüş bir şeydir. Ancak ihtiyaçlının incinebileceği düşünülerek ödünç olarak vermek daha iyidir. Çünkü Peygamberimiz "Bir şeyi ödünç vermek, onu sadaka olarak vermekten hayırlıdır." (el-Azîzî, es-Sirâcü'l-Münîr Şerhu Câmi's-Sağîr Fi Hadisi'l-Beşîri'n-Nezîr, III, 57) buyurmuştur.[1]