Borcun Yazılması

 

Kur'an'daki her hüküm âyetindeki açıklık gibi borçlanma konusunda da öylesine pratik bir hüküm ortaya konmuştur ki, bu hükme uyanlar hiç bir zaman öteki hükümleri kabul edenler gibi perişan olmazlar. Çünkü Kur'an, müminler için rahmet ve şifâdır. Onun şifâ oluşu ona teslim olanlar tarafından görülmüş ve yaşanmaktadır. Hakikatte onu kabul eden ve fakat hükmüne teslim olmayan için Kur'an, ne rahmet, ne de şifâdır. Bugün alışverişlerini Kur'an'a göre yapmayanlar, ekonomik birtakım prensiplerden medet ummaktadırlar. Oysa Allah Teâlâ'nın emri dikkate alınmış olsa ve bu emirle yaşanmış olunsa bütün iç ve dış borçlanmalar kendiliğinden ve Allah'ın yardımıyla bir rahmet olarak karşımıza çıkar.

Kur'an'da toplum içinde yerleştirilmek istenen prensip, malın yok olmaması ve muayyen bir zaman için alınan borçlar hususunda borcun miktarının yazılmasıdır. Bunu yazmak, isteğe bağlı olarak değil; âyet-i kerîme ile farz kılınmış bir husustur. Âyet de hiç bir yoruma tâbi tutulmayacak kadar açıktır:

"Ey iman edenler, muayyen bir zaman vaadiyle borçlandığınızda onu yazın. Aranızda bir kâtip de doğrulukla yazsın. Yazan Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin; yazsın. Hak kendi üzerinde olan da yazdırsın. Şayet, borçlu, sefih, küçük ve kendisi yazdıramayacak durumda ise, velîsi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerden iki de şâhit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa şâhitlerden râzı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şâhitler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç, küçük veya büyük olsun onu müddeti ile beraber yazmaktan üşenmeyin. Bu Allah yanında adâlete daha uygun, şâhitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemenize de daha yakındır... " (2/Bakara, 282)

Süfyan es-Sevrî, "Ey iman edenler, muayyen bir vâde ile borçlandığınız zaman onu yazın" âyet-i kerîmesi hakkında İbn Abbâs'tan şu sözü nakleder: "Bu âyet-i kerîme belli bir vâde ile yapılan selef (vâdeli satış) hakkında nazil olmuştur." Katâde İbn Abbâs'tan rivâyet ediyor ki, O: "Ben şehâdet ederim ki belli bir vâde taşıyan selefi (vâdeli satışı) Allah Teâlâ helâl kılmış ve buna izin vermiştir" deyip, sonra da: "Ey iman edenler, muayyen bir vâde ile borçlandığınız zaman, onu yazın" âyet-i kerîmesini okumuştur.

Süfyan İbn Uyeyne tarikıyla İbn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) Medine'ye geldiğinde Medineliler bir, iki ve üç senenin meyvesinden selef (vâdeli satış) yapıyorlardı (Parayı peşin alarak bir, iki ve üç senenin mahsulünü satıyorlardı). Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular: "Kim selef yaparsa belli bir ölçü, belli bir ağırlık ve belli bir vâde ile selef yapsın." (Buhârî, Selem, 7).

İbn Cüreyc der ki: Kim borçlanırsa yazsın, kim alış-veriş yaparsa şâhit tutsun. Katâde der ki: "Bize anlatıldığına göre, Ebu Süleyman el-Mar'aşî Kâ'b'ın arkadaşlarından birisiydi. Bir gün arkadaşlarına şöyle sordu: "Rabbına duâa ettiğinde duâsına icâbet edilmeyen mazlûmu biliyor musunuz?" ona "Bu nasıl olur?" diye sorduklarında: "Bir adam belli bir vâde ile satış yapar, şâhit tutmaz ve yazmaz, malının zamanı gelince sahibi bunu inkâr eder, o da Rabbına duâ eder, ama duâsına icâbet edilmez. Çünkü o, Rabbına isyan etmiştir" dedi.

"Aranızda bir kâtip de doğrulukla (hak üzere) yazsın. Yazarken kimseye ihânet etmesin. Ne eksik, ne fazla; tarafların ittifak ettiği şeyi yazsın. Yazan Allah'ın kendisine (bilmediği şeyleri) öğrettiği gibi (herhangi bir zarûret olmasa da insanlar kendisinden bir şey yazmasını istedikleri vakit) yazmaktan çekinmesin ve yazsın." İlâhî hükmü ile bu hususta görev yapacakların tavır ve görevleri de belirleniyor: Allah Teâlâ buyuruyor: "Hak kendi üzerinde olan (borçlu da zimmetinde olan borcu yazdırsın. Rabbi olan Allah'tan korksun da ondan bir şey (gizleyip) eksiltmesin. Şâyet borçlu beyinsiz/sefih, küçük (ya da deli) veya (konuşamama ya da yanlıştan doğruyu ayıramayacak derecede câhil olması sebebiyle) kendisi söyleyip yazdıramayacak durumdaysa, velîsi dosdoğru yazdırsın."

Allah Teâlâ'nın: "Erkeklerinizden iki de şâhit tutun" buyruğu, yazıyla birlikte daha sağlam olması için şâhit tutmayı emretmektedir. "Eğer iki erkek bulunmazsa; bir erkek ve iki kadın olabilir." Bu durum, ancak mallarda ve kendisiyle malın kastolunduğu şeylerde (akidlerde) olabilir.

İslâm'ın insanlığa getirdiği güzel mesajlardan biri müsâmaha ve sevimliliktir. İslâm, tamahkârlık, bencillik, egoistlik ve cimrilik çölünde, insanoğlunun sığınabileceği yegâne gölgeliktir. Bu din hem borçlanan, hem de borç veren için ve gölgesine sığınan bütün topluluklar için bir rahmet ve şefkat kucağıdır. Çağdaş câhiliyyenin bencil duygularıyla yetişmiş olan kimselere bu kelimeler bir mânâ ifade etmeyebilir. Özellikle fâizle beslenmiş kapitalistlerin dünyasında bu güzel duyguların hiç yeri yoktur.[1]


 

[1] Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c.1, s. 245-248.