a) Maktul, öldürülmesi yasak olan birisi olmalıdır. Meselâ, düşman askerini öldürmek kısas gerektirmez, çünkü öldürülmesi yasak değildir. Buna karşın bir müslümanın, bir zimmînin öldürülmesi yasaktır.
b) Maktul, katilin bir parçası olmamalıdır. Buna göre, bir baba oğlunu öldürdüğü için kısas edilmez; hukukçular bu konuda ittifak etmişlerdir. Ancak, Mâlikîler, babanın terbiye için değil de; bizzat onu öldürmek istediğinin iyice anlaşılması durumunda kısası gerekli görmüşlerdir.
c) Maktul, katile denk biri olmalıdır. Hanefîler hâriç, İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu bu şartı öngörmektedirler; ancak bu denklikten kasıt, din ve hürriyet denkliğidir. Hanefî mezhebine mensup hukukçular, bu konuda denklik aramamaktadırlar, zira onlara göre insanlar eşittirler; kısasla ilgili âyetlerin genel mânâsı da bunu gerektirir. Kısasla ilgili âyetlerden biri şöyledir:
"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Hüre hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür...” (Bakara: 2/178).
Hanefîlere göre âyetin mânâsı şöyledir: “Ey iman edenler, öldürülenin katiline kısas yapmanız, size farz kılındı. Kimse kimseye karşı haksızlık yapmasın, aşırı gitmesin. Hür bir insan, hür bir insanı öldürdüğü zaman yalnız o hürü öldürün, köle köleyi öldürdüğü zaman da yalnız onu öldürün, kadına karşılık da sadece katil kadını öldürün. Hür yerine birçok hür, köle yerine hür, kadın yerine erkek öldürmeyin...”[1]
Hanefîlere göre âyetin başı ve sonu birbirinden bağımsızdır. Diğerlerine göre, başı ve sonu birbirine bağlıdır. Hanefîler diyorlar ki; Allah, âyetin başıyla katilin öldürülmesini farz kılmıştır. Bu hüküm, bütün katillere şâmildir; katil ister hür olsun, ister köle, ister kadın olsun, ister erkek, değişmez; her katil öldürülür. “Hüre karşılık hür...” cümlesi ise, geçen hükmü te’yid şeklinde açıklamakta ve bazı kabilelerin tatbikatını yasaklamaktadır. Onlar, kölelerine karşılık hür öldürmek istiyorlardı. Âyet, onların zulmünü önlemekte ve ancak katilin öldürülebileceğini emretmektedir. Böylece, köle öldürmüş olan bir hürün öldürülmeyeceğine dair bir delil olmadığı gibi, kadın öldüren erkeğin öldürülmeyeceğine dair de bir delil yoktur. Âyetin başı, genel bir hüküm ifâde eder. Hür yerine hürün öldürülmesinin zikredilmesi, öteden beri uygulanan bir zulmü iptal etmektedir.
Kim zulmen öldürülürse, onun velîsine yetki veririz, ama o da öldürmede aşırı gitmesin!” (İsrâ: 17/33).
Öldürülen ister müslüman olsun, ister zimmî, hür veya köle olsun, kadın ya da erkek olsun velîsine kısas isteme yetkisi verilmiştir.
“Kim size tecâvüz ederse, onun size tecâvüz ettiği kadar siz de ona tecâvüz edin!” (Bakara: 2/194).
“Eğer cezâ verecekseniz size yapılan cezâ kadar cezâ verin...” (Nahl: 16/126) âyetleri de kısası emretmektedir.
Sünnetten de kısastaki bu genel hükmün köleleri de kapsadığını öğrenmekteyiz. Hz. Peygamber, müslümanların kanlarının birbirine denk olduğunu söylemiş, köle ile hür arasında bir ayrım yapmamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Kölesini öldüreni öldürürüz; onun burnunu, kulağını kesenin burnunu, kulağını keseriz ve onu iğdiş edeni iğdiş ederiz." (Buhârî, İlim 39, Cihad 17, Diyât 24, 31; Ebû Dâvud, Diyât 7, 11, 147; Tirmizî, Diyât 18; Nesâî, Kasâme 9) buyurmuştur. Mâlikî ve Şâfiîler, “Öldürmede kısas size farz kılındı...” (2/Bakara, 178) âyetinin başı ile sonu birbirini tamamlamaktadır diyerek âyetin, “... kadına karşı kadın...” sözüne varınca ancak tamamlandığına inanmaktadırlar. Onlara göre de insan eşittir, ancak mûteber eşitlik hürrün hüre, kölenin köleye, kadının kadına eşit olduğudur; âyet bunu ifâde etmektedir. Bu görüşe göre, kadına karşılık erkeğin öldürülmemesi lâzım gelir. Ama kadını öldüren erkeğin öldürüleceği hakkında icmâ vardır. Fakat köle hüre eşit değildir. Bir köle için bir hür öldürülemeyeceğine göre, müslüman da zimmî karşılığında öldürülemez. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, "Kâfire karşılık bir mü'min, yahut ahdi içerisinde bulunan bir ahidli (zimmî) öldürülmez." (Ebû Dâvud, Diyât 7, 11; Tirmizî, Diyât 17) hadisi, bunu kanıtlamaktadır.
Hanefîler bu hadisi şöyle anlamaktadırlar: “Bir müslüman ve bir sözleşmeli, savaşçı bir kâfire karşılık olarak öldürülmez.” Bu hadisi öyle anlamak gerektiğini de şöyle izah ederler: Burada sözleşmeliye (ahitliye) karşılık savaşçı denmek isteniyor. Çünkü zaten ahitliye karşı ahitlinin öldürüleceği icmâ ile kabul edilmiştir. Bu duruma göre kâfiri savaşçı ile sınırlama zorunluluğu açıktır.
Ebû Hanife’nin ictihadı, Kur’an’ın rûhuna daha uygundur. Çünkü Şâfiî ve Mâlikîler, bir yandan mûteber eşitlik meselesini ortaya atarken, kadın karşılığında erkeğin öldürülemeyeceği görüşleriyle bu prensiplerini bozmuşlardır. Ayrıca âyetten, ilk bakışta da anlaşılacağı gibi, böyle bir ayrım yapılacağını gösteren bir husus yoktur. Katil kim olursa olsun, birisini haksız yere öldürmüşse, kendisi de öldürülür.