Deccâlin Özellikleri:

 

Hadislerde geniş bir şekilde ‘deccâl’in özelliklerinden ve yapacağı işlerden bahsedilir. Buna göre ‘deccal’ bir insandır ve olaganüstü yetenekleri vardır. Rüzgâr gibi hızlıdır. Yağmur yağdırıp, bitkileri yeşertebilecek. Yanında su ve ateş bulunacak. Fakat gerçekte onun suyu ateş, ateşi de sudur. Bir gözü kördür ve patlamış üzüm gibidir. Alnında kafir yazılıdır. Genç bir kimsedir, esmer ve parlak tenlidir. Kısa boylu olmasına rağmen heybetlidir.

Âhir zamanda doğudan gelecek ve müslümanların oturduğu şehirlerin birinde ortaya çıkacak. Birçok yeri dolaşacak ama Mekke, Medine ve Mescid-i Aksaya giremeyecek. Önce peygamberlik sonra ilâhlık davasına kalkışacak, karşı gelenleri cehennem adını verdiği yere aTacak. Ama aslında onun cehennemi cennet gibi, cenneti ise cehennem gibidir. Bir rivâyete göre Hz. İsa tarafından Şam yakınlarında öldürülecek (Müslim, Fiten 20, Hadis no: 2932-2937; Buhârî, Fiten 26-27).

Bütün peygamberlerin ümmetlerini ‘deccâl’ fitnesine karşı uyardıklarını, Peygamberimizin de duâlarında sık sık ‘deccâl’ fitnesinden Allah’a sığındığını bildiren hadisler bulunmaktadır. Rasûlüllah (sav) şöyle buyurduğu rivâyet edilir: “Hiç bir peygamber yoktur ki, ümmetini yalancı köre (deccâla)  karşı uyarmamış olsun. Dikkat edin o kördür… Iki kaşının arasında kâfir yazılıdır.” (Müslim, Fiten 20, Hadis no: 2933; Tirmizî, Fiten 62, Hadis no: 2245)

Hadislerden anlaşıldığına göre ‘deccâl’ bir insandır.  Çıkacak yeri ve zamanı tam net değildir. Hatta bir rivâyete göre otuz kadar ‘deccâl’ çıkacaktır (Müslim, Fiten 18, Hadis no: 2923; Buhârî, Fiten 25). Bazı rivâyetlerde ise yetmiş kadar deccâl çıkacağı ifade ediliyor.

Deccâl hakkında rivâyet edilen hadislerdeki çelişkiler bu konuda İslâm âlimlerinin farklı yorumlar  yapmalarına sebep olmuştur. Kimilerine göre bu çelişkiler giderilebilecek şeylerdir. Onlara göre ‘deccâl’ ahir zamanda ortaya çıkacaktır. Kimileri birden çok deccâlin çıkacağını, Hz. Ali zamanında ortaya çıkan bir kimsenin ilk deccâllerden olduğunu, firavun ve nemrut gibi inkârcıların ve onlara benzeyelerin deccâl olabileceğini, onun muhtemelen Doğudan çıkacağını, onun yanındaki bir günün kırk gün olması; onunla geçecek günlerin zor olması anlamına geldiğini ileri sürdüler. Kimileri deccâlin göstereceği olağanüstü  olayların bir aldatmaca olduğunu, deccâlin şer ve bozgunculuğun, hurâfe, yalancılık ve kötülüklerin sembolü olduğunu söylemişlerdir. Kimileri de deccâli, insanlığa zararlı inkârcı akımlarla yorumlamışlar. Kimileri göre de deccâl, küfrü ve inkârı yayan herkestir.

Bazı araştırmacılara göre deccâlle ilgili rivâyetlerin çoğu zayıf ve birbiriyle çelişkili, hatta Peygamberimizin söylemesinin imkânı olmayan gerçek dışı rivâyetlerdir. Bir çoğu ahad haber (tek kanalla gelen rivâyet) olduğu için akaidde delil olamazlar. Dolaysıyla deccâl bir akaid konusu değildir (Y. K. Çağdaş Tefsiri, 8/88-90).         

Ancak hemen bütün akaid kitaplarında ‘deccâl’in çıkmasının hak olduğu yer almakta, bu konudaki rivâyetler bir yekûn tutmaktadır. (Hâfız İbn Kesir, Deccâl’le ilgili olan 185 rivâyeti el-Bidâye ve’n-Nihâye isimli eserinde bir araya topladı ve hepsini ayrı ayrı değerlendirdi. Eşref b. Abdulmaksûd b. Abdurrahim de bu rivâyetleri el-Mesîhu’d-Deccâl adıyla Mısır’da ayrı bir kitap olarak yayınladı.  Deccâlle ilgili rivâyetler için ayrıca bak. S. Havva, Hadislerle İslâm Akaidi,  9/345-415)

Deccâl hakkındaki rivâyetlerden anlaşılması gereken önemli bir nokta şurasıdır: Deccâl, yeryüzünde inkârcılığı  yaymaya çalışan, kutsal değerlerle savaşan, şer işleri yürüten kişi ve onların yürüttükleri çalışmalardır. Bu çalışmaların her devirde değişik temsilcileri olmuştur. Deccal, olağanüstü bir kişilik olmaktan çok, her devirde şer olan şeyleri temsil eden bir tiptir. Böyle bir tipin olması hem akıl yönünden mümkündür, hem de müslümanlar için bir imtihan sebebidir. Mü’minler, kendilerini şerre çağıran, İslâm dışı şeyleri İslâmí kılıfla sunmaya çalışan bozguncu kimseleri tanımak ve onların kurduğu düzenlere karşı uyanık olmak zorundadırlar. Deccâl tipli kişi ve kuruluşların sunacağı su ve ateşe dikkat etmek gerekir. Zâten mü’minler deccâli ve onun zararlı faâliyetlerini iman ferâsetiyle bilirler, deccâl tiplileri iyi tanırlar ve onlarla mücâdele ederler.

Türkiye’de yakın tarihte ve günümüzde İslâmî değerlere karşı mücâdele veren, İslâmî hükümleri yürürlükten kaldırmış, güç ve iktidar sahiplerine halkın ‘deccâl’ demesi oldukça anlamlıdır. Şurası bir gerçektir ki, tarih boyunca ve günümüzde Hakka karşı çıkanlar olmuştur ve olacaktır. Hakka karşı çıkanlar da her zaman fesâdı  yayan, şer işleri artıran, zulme sebep olan tiplerdir.

Bunlar arasında halkı çok kolay kandıran, birtakım numaralar yapan, onları etkileyen yalancı ve sahtekâr ‘deccâl’ tipleridir. Onlar, halkın karşısına hiç bir zaman asıl yüzleriyle çıkmazlar. Halka yalan vaadlerde bulunurlar, onlara mutluluk söz verirler ama mutsuzluğu getirirler. Insanlara ‘su’ sunduklarını iddia ederler ama, sundukları ateşten başka bir şey değildir. Onlar Allah’ın hidâyetini kötü gösterirler, halbuki İlâhî dâvet ‘su’ gibi insanlara hayat kaynağı olmaktadır. Kendilerinde olağanüstü marifetler olduğuna kitleleri inandırırlar. Çünkü onların nefislerine hitap ederler, gerekirse onları çeşitli yöntemlerle ikna ederler. Ikna olmayanları ise sindirirler. Ancak onların olağanüstü marifetleri yoktur. Usta göz boyacı (sihirbaz gibi) oldukları için iyi numara çekerler ve kitleler de onlara rahatlıkla kanarlar.    

Günümüzdeki maddeci, çıkarcı, nefislere hitap eden, bencil ve dalâlet olan hayat anlayışını insanlara kabul ettirenleri, kendilerini üstün, başkalarını geri sayanları, kitleleri en usta numara, felsefe ve bilimsel yalanlarla güden ve sömürenleri, bütün güçlerini Allah’ın davetine karşı kullananları, insanları fikren iğdiş edip kendi sistemlerinin kulu ve kölesi yapanları deccâller sınıfına koymak yanlış olmaz.         

Hadislerde  yer alan çelişkili rivâyetler, adeta masal havasına büründürülerek anlatılanlar; ya zayıf rivâyetler, ya ravilerin yanılarak yaptıkları ilaveler, ya da kendi görüşleri olabilir. Bu nedenle bu konuda dikkatli olup, her rivâyeti bir akaid konusu olarak almamak gerektiği gibi,  rivâyetlerdeki zayıflıklara bakıp ta hepsini toptan reddetmemek te gerekir.

‘Deccâl’ olayı belki de bâtılın ve küfrün azılı önderlerini (imamlarını) bir nitelemedir, onların kötülüklerine  ve insanları kandırma konusundaki numaralarına, onların sapıklıklarına bir dikkat çekmedir.  Müslümanları bu gibi kötü kişilere ve kötülük odaklarına karşı uyanık olmaya, yeri ve zamanı gelince de onlarla mücâdele etmeye bir çağrıdır. Bütün deccâl işlerinden ve deccâl tipli kimselerin şerrinden Allah’a sığınırız. (22)