Kötü Mekr (Sûikast) Ancak Sahibine Dolanır:

 

“Bütün güçleriyle yemin ederek eğer kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir ümmetten/milletten daha çok hidâyette/doğru yolda olacaklarına dâir Allah’a yemin etmişlerdi. Fakat kendilerine uyarıcı (Muhammed s.a.s.) gelince bu, onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı. Çünkü onlar yeryüzünde istikbâr/büyüklük taslamak ve kötü mekrler/tuzaklar kurmak (istiyorlar). Halbuki kötü tuzak, ancak sahibine dolanır. Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın kanununda ne bir değişme bulursun, ne de Allah’ın kanununda bir sapma bulursun.” (35/Fâtır, 42-43). Yani, yeryüzünde büyüklenerek Allah’ın âyetlerinden yüzçevirdiler, Allah’ın yolundan alıkoyarak insanlara tuzak planladılar. Kötü mekrin zararı, ancak sahibinedir. Yani bu sûikastın vebâli ancak kendilerinedir, başkalarına değil.

Âlûsî, “Kötü tuzak ancak sahibine dolanır” âyeti hakkında şöyle der: Yani, kötü tuzak ancak sahibini kuşatır, ona dokunur, ona iner (kendisi hakkında felâket olur). Âyet, sahih görüşe göre geneldir. İşler sonuçlarına göredir. Allah, ihmâl etmez ama imhâl eder (süre tanır). Genellikle, bir kimseye birisi tuzak hazırlasa ve bu tuzak o kimse hakkında derhal zâhiren etkisini gösterse, gerçekte o kimse kurtulmuştur, ama tuzağı kuran (sûikastçı, düzenbaz) helâk olmuştur (Tefsîr-i Âlûsî, 26/34).

İnsanın aklına gelebilir ki, “çoğu kez kötü mekr ehlinin (sûikastçının) örgütlediği kötü tuzağıyla üstünlük sağladığını görüyoruz. “Kötü tuzak, ancak sahibine dolanır” (35/Fâtır, 43) âyeti ise, böyle olamayacağına delâlet ediyor?” Fahreddin er-Râzî, bu soruyu sorduktan sonra, cevabını birkaç şekilde verir:

1- Âyette adı geçen “mekr/tuzak”, Mekke kâfirlerinin Rasûlullah’ı öldürmeye ve ülkeden çıkartmaya azmettikleri mekrdir. Onların “kötü mekrleri/tuzakları” ise, Bedir Savaşı ve diğer savaşlarda öldürülerek kendilerine dönmüştü.

2- Kötü tuzak geneldir. Sahih olan da budur. Çünkü Peygamber (s.a.s.) mekr/tuzak planlamaktan men etmiştir. Ondan gelen haberden şöyle buyurduğu vâriddir: “Mekr/hile ve tuzak planlamayınız. Mekr işleyen sûikastçıya yardım da etmeyiniz. Çünkü Allah ‘kötü tuzak ancak sahibine dolanır’ buyurmuştur. İşler, sonucuna göredir. Bir kimse birisine hile yapsa ve zâhiren, derhal tesirini gösterse bile, gerçekte kurtulan odur (hile yapılan kişidir). Tuzak planlayan helâk olmuştur. Bu, kâfirin dünyada rahat, müslümanın ise sıkıntılı olması gibidir. Bu inceliği şu âyet açıklamaktadır: ‘Onlar öncekilerin kanunundan başkasını mı bekliyorlar?’ Yani, onların hile ve tuzaklarının ânî bir geçerliliği olsa da, âkıbet (güzel son) takvânındır. İşler, sonucuna göre değer kazanır. Öncekilerin helâk olması gibi, onlar da yok olup gideceklerdir.” (Fahreddin er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb, c. 26, s. 34-35)

Gerçekten “Kötü tuzak sahibine dolanır” âyeti genel bir kanundur. Yani, Allah’ın, insanlığın hayatında geçerli olan genel sünnetlerinden bir sünnettir. Bu sünnet asla değişmez. Fakat, hükmünün geçerli oluşu, sebeplerinin, şartlarının tahakkuk etmesine/gerçekleşmesine mâni engellerin bulunmaması gerekir. Nitekim, bazı umûmî sünnetlerin gerçekleşmesi için birkaç yön sözkonusudur. İnsanlar bazen yardım yönüne yerleşirken, bazen de kötü mekrin/sûikastın sahibini bulduğu yönde odaklaşırlar. Kimi zaman da Allah sünnetini, bir başka yönde gerçekleştirir. Nitekim, sebepleri ve şartları tahakkuk edip engeller kalktığı zaman, sünnetinin geçerliliği ânî bir infâzı gerektirmez. Bu genel sünnete, şahsa ve cemaate nisbetle bu infâzın tabiatı, bizim bilemediğimiz, fakat Allah’ın inceliklerini bildiği zamana kadar ertelenmesidir. Tıpkı zulüm ve zâlimler hakkındaki sünnetinde olduğu gibi. Bu, her ne kadar helâk tarih ve müddetlerini tüm incelikleriyle bilmesek de, zâlimlerin yok oluşlarını hükme bağlayan ve asla değişmeyen umûmî sünnettir.