Genellikle yapılacak kötü şeyler gizli tutulduğundan mekr, kötü iş düzenleme, tuzak kurma anlamında kullanılır. Fakat mekr, mutlaka kötü tedbiri düşünmek demek değildir. İyi tedbire de mekru'l-hasen denilir. Bunun için Allah, "mâkirlerin en iyisi" (3/Âl-i İmrân, 54) olarak nitelendirilmiştir.
Allah, tedbir uygulayanların en hayırlısıdır. Zira O'nun tedbirinin sonucu, daima yaratıkların hayrınadır. İşin içyüzünü bilmeyenler, O'nun tedbirini bazen şer sanırlar ama aslında şer sandıkları şey, kendileri için hayırlıdır.
Allah'ın mekri, kötülük kuranların eylemlerini boşa çıkaracak çare bulması, onların tuzaklarını engelleyecek karşı tedbir hazırlamasıdır. "Allah'ın, kula fırsat ve bol dünya imkânları vermesi, Allah'ın mekridir" diyenler de vardır.
Âl-i İmrân sûresinin 54. âyetinde Allah'ın İsa (a.s.)'yı öldürmeyi planlayıp bu konuda kurdukları tuzaklarını boşa çıkardığı anlatılmaktadır. Âyette şöyle deniliyor: Onlar, İsa'yı öldürmek için tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını boşa çıkarmayı düzenledi. Çünkü en güzel tedbir eden, herşeyi yerli yerince en güzel biçimde düzenleyen; düzenleri, kötü planları, karşı planla etkisiz bırakan Allah'tır.
Allah, tedbir uygulayanların en hayırlısıdır. Zira O'nun tedbirinin sonucu, daima yaratıklarının hayrınadır. İşin içyüzünü bilmeyenler, O'nun tedbirini bazen şer sanırlar. Oyse şer zannettikleri, aslında kendileri için hayırdır. Kur'an'da Allah'ın mekrinden kimsenin güvende olamayacağı vurgulanır (7/A'râf, 99). Bu, büyük bir uyarıdır. Akıllı kişiler, tedbirli, ihtiyatlı olur, Allah'ın cezâsından korkarlar. Her zaman O'na sığınırlar. Ama kâfirler, Allah'ın cezâsına inanmadıkları için, O'nun cezâsını hiç düşünmezler, sonlarından emin gibi güven içinde yaşarlar. Allah'ın cezâsı, birden bire geldiği için mekr olarak isimlendirilmiştir. Âdeta onlar, hiç farkına varmadan, davranışlarıyla Allah'ın mekrine yakalanmaktadırlar.
Kötü tuzak sahibinin ayağına dolanır. Allah kâfirlerin kötü planlarını etkisiz kılacak karşı mekr kurar ve onların tuzaklarını kendi ayaklarına dolar. Çünkü yapılan kötülük, gerçekte kişinin kendi canını yakalar, kendi ayağına dolanır. Yapılan her kötülük, zâhirde başkalarına zarar verse de gerçekte kişinin kendi canına tuzak olur, onu mânevî azaplara, zindanlara yakalatır. Allah kötülerin tuzaklarını bozar, kendi başlarına geçirir. Nitekim Mekke müşriklerinin, Peygamber aleyhindeki tuzakları, sonunda kendi aleyhlerine dönmüş, kendi ayaklarına dolanmıştır.
Neml sûresinin 50-51. âyetlerinde Sâlih Peygamber'e mekr/tuzak kuranların, farkına varmadan Allah'ın mekrine yakalandıkları belirtiliyor. Allah, her suçu, kendi türünden bir ceza ile cezalandırır. Şimdi Sâlih (a.s.)'e karşı suç, mekrdir. Bu suçu kuranların, karşıt bir çare (mekr) ile etkisiz bırakıldıkları belirtilmektedir.
Yûnus sûresinin 21. âyetinde de, insanın yaptığı kötülüklerin yanına kalmayacağı, çünkü yaptıkları kötülüklerin, kurdukları planların yazıldığı; Allah'ın, en çabuk mekr kuran olduğu belirtilmektedir. İnsanın, Allah'ın âyetlerine tuzak kurması, onları inkâr edip etkisiz bırakmaya, yayılmasını önlemeye çalışmasıdır. Allah'ın insana tuzak kurması da, insanın bu olumsuz davranışlarını etkisiz bırakması, işlediği suçu, uygun bir cezâ ile cezâlandırmasıdır. Allah'ın koyduğu yasalar gereği, insanın kötü davranışları, kendisi farkına varmadan kendisine tuzak olmaktadır. Yüce Allah, insanın hareketlerini saptayan elçiler, güçler yaratmıştır. Bu güçler, İlâhî yasal, insanın hareketlerini tesbit etmekte, onları mânevî şekillere çevirip korumaktadır. İnsanın yaptığı en küçük bir eylem dahi, bu güçlerin dikkatinden kaçmaz. Her şeyi tesbit edilir; işleri kendilerine uygun biçimlere büründürülerek rûhî âlemde insanın karşısına çıkarılır. İnsanın imanı, iyi davranışları kendisine cennet nimetleri, bahçeleri olurken; inkârı, kötü davranışları da kendisine tuzak olmakta, cehennem azâbına dönüşmektedir. Özetle, insanın kurduğu tuzak, sonunda kendi ayağına dolanmaktadır (S. Ateş, Kur'an Ans. 2/417-420).
Mekrin Allah'a nisbet ve izâfe edilmesi üç şekildedir:
1- Tuzağın cezâsını "mekr" ile isimlendirmiştir. Yani, Allah'ın, tuzak kuranlara vereceği cezâya, belâya mekr denilmiştir. "Kötülüğün cezâsı, yine onun gibi bir kötülüktür" (42/Şûrâ, 40) âyeti gibi.
2- Allah’ın, tuzak örgütleyenlere muâmelesi “mekr”e benzediği için, bu işleme mekr denilmiştir (F. Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 8, s. 10).
3- Allah’ın kullarına gizlediği tedbiri, gizliliğinden dolayı mekr diye isimlendirilmiştir.
Allah’ın fiili mekr olmaktan uzaktır. O’nun fiiline mekr tâbir edilmesi, hile yapıp tuzağa düşürmek isteyenlerin bu fiiline karşı koyması ve onların tahminlerinin aksine, habersiz olarak gayb cihetinden bir mekr sûretinde gelip bastırması itibarıyladır (Elmalılı, 4/349).
Bütün bunlar, sünnetullahın yerleşmesi, hüküm ve hikmetinin tamamlanması, düşmanları hakkında azâbın gerçekleşip dostlarından kaldırılması içindir. Hepsi de, kullar anlamakta yetersiz kalsalar da, bizzat hayırlıdır (Tefsîr-i Menar, c. 3, s. 315).