Melekler, nurdan yaratılan, ruhanî ve lâtif varlıklar oldukları için, kendilerine mahsus olan bu mahiyet ve hakikatları onların insan gözüne görünmesine engel teşkil eder. Çünkü, maddî olan insan gözü, melekler gibi nuranî, lâtif ve soyut varlıkları görebilecek şekil ve vasıfda yaratılmamıştır. Ancak Cenabı Hak, hidayet rehberi olarak gönderdiği üstün vasıflı insanlar olan peygamberlerine bu kuvveti verdiğinden, yalnız onlar melekleri hakikî hüviyetleri veya Allah'ın dilediği surette görebilirler.
Kur'an-ı Kerim'de insanların topraktan; cinlerin ve şeytanın yalın ateşten yaratıldıkları, "Cin'i de, yalın ateşten yarattık." (er-Rahman: 55/15) âyetiyle beyan olunmakta ise de; “(İblis) Ben ondan (Âdem'den) daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın' dedi." (es-Sâd: 38/76) ayetinde görüleceği gibi; meleklerin hangi maddeden yaratıldığı bildirilmemiştir. Ancak Sahih-i Müslim'de Hz. Aişe (R.anha) dan nakledilen sahih bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s), "Melekler nurdan, cinler yalın bir ateşten yaratıldı." buyurmuştur.[1] Bu hadis, meleklerin maddî olmayan nuranî, lâtif varlıklar olduğuna, meleklerle cinlerin iki ayrı asıldan gelen iki ayrı varlıklar olduğuna delâlet etmektedir.[2]
Meleklerin görünmeyişleri, mevcut olmadıklarından veya asla görünmez olduklarından değil, bizim onları görecek kabiliyyet üzere yaratılmadığımızdandır. Var olduğu bilinen, ilim yoluyla isbat edilen, hissedilen fakat görünmeyennice varlıklar vardır. Yine kâinatta, var olduğu halde duymadığımız pek çok seslerin varlığını inkâr etmek mümkün müdür?[3] Mesela aklın ve ruhun var olduğu, inkar edilemeyecek gerçeklerdendir. Röntgen şuaları, x ışınları, radyo aktivite, güneşin ultraviyole ışınları gibi hakikaten var olan fakat gözle görünmeyen mevcutlar vardır. Yine, yer çekimi, hava basıncı vücudda hissedilen ağrılar, sızılar, elemler, haz ve lezzetler, sevmek, nefret etmek gibi mefhumlardan hangisini gözle görme imkanı vardır?
Varlığı kabul edilen bu kadar mevcut arasında bir melek denilen nûrani bir varlığın bulunmasını akıl caiz ve mümkün sayar. Nakil yani kitap ve sünnet ise onların varlığını, hatta varlığına inanmanın mecburi olduğunu bildirmektedir. [4]
[1] Sahih-i Müslim 7/226 1333 H.
[2] Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/127.
[3] Radyonun bulunmadığı zamanlarda büyük dedelerimize, kapalı bir odada iken, şu anda etrafımızda duymadığımız pek çok ses var desek ve bu iddiada ısrar etsek deli olduğumuza hükmederlerdi. Frekansı insanın işitebileceğinden düşük veya yüksek olan seslerin duyulamayacağını, fakat bir alet vasıtasıyla duyulmasının mümkün olduğunu kime anlatabilirdik?
[4] A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 93.