Meleklere İman, Her Müslümana Farzdır:

 

Meleklerin mana ve hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında Ehli Sünnet alimlerinin Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)'in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açıklanan) ortak görüşleri, her müslümanın inanması gereken melek anlayışını ortaya koymaktadır. Vasıfları ve görevleri Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetlerinde tafsilî olarak anlatılan meleklere iman etmek, İslâm'da iman esaslarından biridir. Bu inanç, İslâm dininin inanç sistemi arasında çok önemli bir yer işgal eder. Çünkü melekler; Rab Teâla'nın insanlara bir lütfu ve keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın "ilâhî vahyini", görülmeyen gayb âleminden, insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere indiren "Allah'ın ilâhî elçileri"dir. Melekler, yaratılan bu âlemin, göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamını sağlayan Allah'ın ruhanî yaratıkları, insanları koruyan, onlara hayrı ve iyiliği ilham eden, yaptıkları işleri yazan şerefli kâtipler, nuranî yüce varlıklardır.

Bu esasa göre, vahye ve peygamberliğe, hatta ahirete ve gaybiyyât denilen "ahiret ahvali"ne, Cennet ve Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığına" kesin olarak inanmak lâzımdır. Bu bakımdan, "meleklere iman", "peygamberlere iman" demektir. Melekleri inkâr ise, peygamberliği de inkâr sayılır. İşte bu sebepledir ki, meleklere iman; "iman esasları" arasında "Allah (c.c)'a iman"dan sonra yer almıştır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; Allah'a imandan sonra meleklerine, daha sonra kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek emredilmiştir: Bakara sûresinde, “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene (Kur'an'a) inandı, mü'minler de inandılar. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı..." (2/285) buyurulur.

Esasen diğer iman esaslarına (ahirete, kaza ve kadere) iman etmek de, herşeyden önce Allah Teâlâ'ya, sonra O'nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakımdan meleklere iman, Kur'an’da, Allah'a imandan hemen sonra zikrolunmuştur. Bu konuda Rasulullah (s.a.s)'den Hz, Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği meşhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s), vahiy meleği Cibril (a.s) ile konuşmuş, kendisine "iman nedir" diye sorduğunda Rasulullah (s.a.s), şöyle cevap vermiştir:

"İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır."[1] Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlığını inkâr eden; Kur'an, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile, kâfir olur. Çünkü Hak Teâlâ, “Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse; o uzak bir sapıklığa düşmüştür." (en-Nisa: 4/136) buyurmuştur. Dolayısıyla, melekleri inkâr etmek, hem Kur'an'ı, hem de peygamberliği inkâr sayılır.

O halde gerçek şudur ki; meleklerin varlığı naklen sabit, aklen caizdir. Çünkü, bütün peygamberler meleklerin var olduklarını bildirmişler. Hz. Peygamber (s.a.s)'de onları bizzat görmüş ve var olduklarını haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim’de meleklerden, onların vasıflarından yaptıkları çeşitli vazifelerden, Allah katındaki yüksek derecelerinden söz eden pekçok âyet vardır. Allah kelâmı olan Kur'an'ın her verdiği haber haktır ve gerçeğin kesin ifadesidir. Peygamberler ise, masumdurlar. İsmet, sıdk, tebliğ ve emanet sıfatları ile muttasıf olduklarından, asla yalan söylemezler. O halde müslümanlar, Kur'ân ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sâbit olan, bütün geçmiş peygamberlerin ve semavî dinlerin varlıklarında ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler. Bu sebeble, şer'an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkâr etmek, küfrü gerektirir. İnkâr edeni iman ve İslâm dairesinden çıkarır. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve şer'î delilleri te'vile kalkışmak asla caiz değildir.

Melekler, "gaybiyyât" denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî lâtif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de, var oldukları, dinî naklî delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkâr edemez. Gerçi akıl, melâikenin ne varlığını, ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, aklı selîm, gözle görülmeyen bu gibi lâtif varlıkların varlığının imkansız olmadığına, aksine onların da, "vücudu caiz" olan şeylerden olduğuna delâlet eder. Çünkü; meleklerin varlığını inkâr edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin ve felsefenin mahiyet ve hakikatini tesbit edemediği "hayat cevheri"nin, "insan ruhu"nun ve aklımızın da varlığını inkâr etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen, fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve akıl gibi maddî olmayan ve "mücerredât" denilen maddeden soyutlanmış manevî, gaybî varlıklara da inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar, müşahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi, gaybî, manevî yaratıklardır. Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi İlâhîyat Felsefesiyle uğraşan ve bir çok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna inanmak zorunda kalmışlar ve onlara "misaller âlemi", "ervâhı ulviyye" ve "nüfûz-ı mücerrede" gibi felsefî isimler vermişlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik ötesi bir takım kuvvet ve varlıkların bu maddî-kevnî âlemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebeb olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler, meleklerin varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delâlet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır.

Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliği ile Allahu Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp, öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde, Peygamberimiz (s.a.s)'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'ân-ı Kerim'in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr etmediği meleklere inanırlar. Çünkü melekleri inkâr, mukaddes kitapları ve peygamberleri de inkâr etmeyi gerektirir. [2]

Melekler mahlukatın bir çeşididir. Allah onları göklere yerleştirmiş, mahlukatıyla ilgili görevleri onlara yüklemiştir. Onlar Allah’a isyan etmez ve emrolunanlarını hemen yaparlar. Gece gündüz Allah’ı tenzih ederler ve kesinlikle Allah’a isyan etmezler. Bu sebeple bizim onlar hakkında Kitap ve Sünnette varid olan haberlere inanıp bunun dışındaki bilgilerden kaçınmamız gerekir. Bu konular bizim bilebileceğimiz konular değil. Bunları Allah ve Rasulünün bildirmesiyle biliriz.[3]

Meleklere iman da imanın rükünlerinden biridir. Bu Kitap ve Sünnetin kesin delilleriyle sabittir.

Kitaptan delili:

"Gönderilen peygamber, Rabbi tarafından kendisine gönderilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Onlardan her biri Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler." (Bakara: 2/285)

Sünnetten Delili: Cibril’in "İman nedir?" diye sorduğu meşhur hadiste meleklere iman da belirtilmiştir.[4]

Meleklerin varlığına, günahlarından uzak, şerefli, daima Allah’a itaat eden, hiç isyan etmeyen kullar olduklarına inanmak, imanın altı esasından biridir. Peygamberimiz, kendisine bir insan şeklinde gelerek, "İman nedir ya Rasulallah?" diyen Cebrail aleyhisselama, "İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin onun yaratmasıyla olduğuna inanmadır.." buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de melekler hakkında, doksan kadar ayet mevcuttur. Biz bunlardan ikisinin mealini alıyoruz:

"Mü’minlerden her biri, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı.." (Bakara: 2/285)

"Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa... Şüphesiz Allah da o gibi kâfirlerin düşmanıdır." (Bakara: 2/98)

Meali verilen bu iki ayet ve evvelki hadisten anlaşılmıştır ki:

a) Meleklere inanmak, imanın altı esasından birini teşkil eder.

b) Meleklere inanmamak veya onlara düşman olmak, imansız olmayı, kâfir olmayı gerektirir.

Meleklere inanmamak, bir bakıma vahyi, peygamberi ve peygamberin getirdiği kitabı ve tebliğ ettiği dini inkâr etmek demektir. Çünkü bütün peygamberlere peygamber oldukları ve tebliğ edecekleri dini hükümler vahiy yoluyla ve melek vasıtasıyla ulaştırılmıştır.[5]  

Kainat öyle kesin bir disiplin içindedir ki bu disiplinin gözümüzle gö­re­bildiklerimiz veya daha doğrusu ilmin ve aklın kanıtlayabildiği bir cephesi vardır, bir de ilmin ve aklın asla ulaşamayacağı, açıklayıp ta­nım­layamaya­cağı diğer bir cephesi daha vardır İşte bu görünmeyen cepheyi melekler or­dusu oluşturmaktadır. Kainatın fizik kozmozun­daki disiplin ve yasalar böy­lece metafizik bir kozmozun daha var oldu­ğunu açıkça ka­nıtlamaktadır.

Mümin olabilmenin kesin şartlarından biri de bu gerçeğe inan­mak­tır. Dolayısıyla meleklere inanmamak, Allah'a, peygamberlere, ki­taplara ve âhiret gününe inanmamakla eş değerdedir. [6]


 

[1] Müslim, İman: 1; ayrıca Buharî, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesaî de benzerlerini rivayet etmişlerdir.

[2] Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/127-129.

[3] Fethu’l-Bari: 4/32; Şerhu’l-Akidetu’t-Tahaviyye: 15.

[4] Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 52-53.

[5] A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 91-92.

[6] Ferit Aydın, İslam’da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 241.