"Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmi beş kat fazladır. Şöyle ki, abdest alınca güzel bir abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gâyesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. Namazı kıldımı, namaz kıldığı yerde olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler: 'Ey Rabbimiz, buna rahmet et, merhamet buyur.' Sizden herkes, namazı beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir." (Buhârî, Ezan 30, Cum'a 2; Müslim, Salât 272, hadis no: 649; Ebû Dâvud, Salât 49, hadis no: 559; Tirmizî, Salât 245, hadis no: 330; İbn Mâce, Mesâcid 16, hadis no: 788)
"Cemaatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür." (Buhârî, Ezan 30; Müslim, Salât 272)
Namazda en çok sevap alan kimse, en uzak olanlarıdır; yürüme yönüyle en uzaktan gelenler, imamla kalıncaya kadar namazı bekleyen kimse, hemen kılıp sonra da uyuyandan daha çok sevaba ulaşır." (Buhârî, Ezan 31)
Ubey bin Kâ'b (r.a.) anlatıyor: "Bir adam vardı. Mescide ondan daha uzakta oturan birini bilmiyordum. Namazları da hiç kaçırmıyordu. Kendisine: Bir eşek alsan da karanlık veya sıcak zamanlarda binsen!" denilmişti. O şu cevabı vermişti: "Evimin mescide yakın olması beni memnun etmez. Ben mescide kadar yürümelerimin, sonra da aileme dönüşlerimin sevap olarak yazılmasını diliyorum." Rasûlullah (s.a.s.) (adamın bu sözünü işitince): "Allah Teâlâ, bu isteklerin hepsini yerine getirdi." buyurdu. (Müslim, Mesâcid 278, hadis no: 663; Ebû Dâvud, Salât 49, hadis no: 586)
Âmâ bir zât (Abdullah İbn Ümmi Mektûm) gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü! Beni mescide kadar getirecek bir rehberim yok!" diyerek Hz. Peygamber'den (namazı evinde kılmak için) ruhsat istedi. (O da izin verdi.) Adam geri dönünce, Rasûlullah (s.a.s.) onu çağırtarak: "Ezanı işitiyor musun?" diye sordu. Adam: "Evet" deyince: "Öyleyse icâbet et" dedi (ve evde kılmaya izin vermedi). (Müslim, Mesâcid, 255; Nesâî, İmâmet 50; Ebû Dâvud, Salât 47)
"Kim müezzini işitir ve kendini engelleyen bir özrü olmadığı halde cemaate katılmazsa, kıldığı namaz (kâmil bir sevapla) kabul edilmez." "(Ey Allah'ın Rasûlü,) meşrû özür nedir?" denildi. "Korku veya hastalıktır!" buyurdu. (Ebû Dâvud, Salât 47, hadis no: 551)
"Kim yatsıyı bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin yarısını ihyâ etmiş gibi olur; kim de sabah namazını bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin tamamını namazla geçirmiş gibi olur." (Müslim, Mesâcid 260; Tirmizî, Salât 65; Ebû Dâvud, Salât 48; Muvattâ, Salâtu'l-Cemâa 7)
"Münâfıklara en ağır gelen namaz yatsı namazıyla sabah namazıdır. Eğer bu iki namazdaki hayrın ne olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa onları kılmaya gelirlerdi. (Nefsimi kudret eliyle tutan Zât'a kasem olsun!) Ezan okutup namaza başlamayı, sonra halkın namazını kıldırması için yerime birini bırakmayı, sonra da beraberlerinde odun desteleri olan bir grup erkekle namaza gelmeyenlere gitmeyi ve evlerini üzerlerine yakmayı düşündüm." (Buhârî, Ezan 29, Husûmât 5, Ahkâm 52; Müslim, Mesâcid 252; Tirmizî, Salât 162; Ebû Dâvud, Salât 47; Nesâî, İmâmet 49; Muvattâ, Salâtu'l-Cemâa 3)
"Karanlıktan mescide gidenlere Kıyâmet günü tam bir nûra kavuşacaklarını müjdele!" (Ebû Dâvud, Salât 50; Tirmizî, Salât 165)
Ebû Mes'ûd el-Bedrî (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.) namazda (cemaat için kalktığımızda) omuzlarımıza eliyle dokunur ve şöyle derdi: "Düzgün olun, karışık durmayın; sonra kalplerinize de karışıklık ve ihtilâf girer. Hemen arkama, sizden akıl ve dirâyet sahibi olanlar dursun. Sonra tedrîcen bunları tâkip edenler, sonra da onları tâkip edenler dursun." (Müslim, Salât 122; Nesâî, İmâmet 26; Ebû Dâvud, Salât 96)
"Ya saflarınızı düzeltirsiniz ya da Allah kalplerinize muhâlefet atar." (Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127; Ebû Dâvud, Salât 94; Tirmizî, Salât 167; Nesâî, İmâmet 25)
"Safları düz kılın, omuzları bir hizâya getirin, aradaki boşlukları kapatın, kardeşlerinizin (sizi düzeltmeye çalışan) ellerine karşı nezâketli olun. Arada şeytan gedikleri bırakmayın. Kim safa kavuşursa Allah ona kavuşur. Kim de saftan koparsa Allah da ondan kopar." (Ebû Dâvud, Salât 94; Nesâî, İmâmet 31)
"Meleklerin Rableri indinde saf tutmaları gibi siz de saf tutmaz mısınız? Ashâb sordu: "Melekler nasıl saf tutarlar?" "Onlar dedi, ön safları tamamlarlar ve safta muntazam ve bitişik dururlar." (Müslim, Salât 119; Ebû Dâvud, Salât 94; Nesâî, İmâmet 28)
"Sizden biri, rükû ve secdede başını imamdan önce kaldırdığı zaman Cenâb-ı Hakk'ın, (Kıyâmet günü) başını, eşek başına veya sûretini eşek sûretine çevire(rek dirilte)ceğinden korkmaz mı?" (Buhârî, Ezân 53; Müslim, Salât 114; Ebû Dâvud, Salât 76; Tirmizî Salât 409; Nesâî, İmâmet 38)