Mescid, başlangıçta idare, eğitim ve öğretim merkezi gibi değişik amaçlar için kullanılmışsa da onun asıl fonksiyonu, bir mâbed oluşudur (24/Nûr, 36; 9/Tevbe, 108; 22/Hacc, 40). Hz. Peygamber, bir kişinin mescide girip kayıp devesini sormasını hoş görmeyerek mescidlerin ibâdet yeri olduğunu îmâ etmiş ve yapılış maksatlarına uygun olarak kullanılmalarını istemiştir (İbn Mâce, Mesâcid 11).
İslâmiyet’te bütün yeryüzü, mescid kabul edilmekle beraber, namazların cemaatle mescidde/câmide kılınması, gerek sevap bakımından gerekse sosyal yönden büyük bir önem taşır. Ashâbdan bazıları, farz namazları evlerde kılıp câmiye gitmemeyi Hz. Peygamber’in sünnetini terketme olarak yorumlamışlardır (Nesâî, İmâmet 50; Ebû Dâvud, Salât 46). Cuma ve bayram namazları ise mutlaka cemaatle kılınır. İslâmiyet yılda bir defa her renkten ve sınıftan müslüman cemaatin ilk mescidde (Mescid-i Harâm) dünya çapında, her Cuma da merkezî câmilerde bölge çapında bir araya gelip topluca ibâdet etmesini emretmiştir.
İbâdet için belli bir yere çekilmeyi ifade eden i’tikâfa en elverişli mekânlar Kur’an’a göre mescidler/câmilerdir (2/Bakara, 187). Hz. Peygamber her Ramazan ayında Mescid-i Nebevî’de kurulan özel bir çadırda i’tikâfa girerdi. Hz. Peygamber’in bir hadisine göre, adının anıldığı ve kendisine kulluk görevinin yerine getirildiği yerler olarak mescidler Allah'a en sevimli mekânlardır (Müslim, Mesâcid 288). Allah Teâlâ, mescidleri nûrunun aydınlattığı yerler olarak zikreder (24/Nûr, 35-36). Bu bakımdan orada edeple hareket edilmesi emredilir.
Cenâb-ı Hak, ilk mescidi “evim” (2/Bakara, 125; 22/Hacc, 26) ve “bu beytin Rabbi” (106/Kureyş, 3) ifadeleriyle yüceltmiştir. Bundan dolayı Kâ’be’ye “Beytullah” denilmiştir. Mâbed veya mâbedlerin bulunduğu yerler için “beytullah” ve benzeri ifadelere Ahd-i Atîk’te de rastlanır. Hz. Peygamber, bu ifadeyi diğer mescidler için de kullanmıştır (bkz. Ebû Dâvud, Vitir 14; İbn Mâce, Mukaddime 17). Ancak, Rasûl-i Ekrem Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’ya özel bir değer atfetmiş, buralarda yapılan ibâdetin diğer mescidlerde yapılandan çok daha fazîletli olduğunu söylemiştir (bkz. Müslim, Hac 250). Bunların dışında Hz. Peygamber’in içinde ibâdet etmeyi en çok sevdiği mescid, İslâm’da ilk mescid olan Mescid-i Kubâ’dır. Kendisi her Cumartesi burayı ziyaret ederdi.
Rasûl-i Ekrem, şeytandan Allah'a sığınarak ve rahmet kapılarının açılmasını dileyerek mescidlere sağ ayağı ile girer ve Allah’ın lütfunu temennî ederek çıkardı (İbn Mâce, Mesâcid 13). Mescide girdiğinde iki rekât “tahiyyetü’l-mescid” namazı kılardı (Buhârî, Salât 60).