c) Câminin Adâlet Hizmetlerindeki Yeri:

 

İslâmiyet’in kendine has hukuk sistemi, mescidlerdeki ders halkalarında tâlim edilmiştir. Ashâb-ı kirâm hukukî konuları mescidlerde müzâkere ederdi (Dârimî, Mukaddime 51). Hz. Peygamber’in minberi, ahkâmın öğretildiği, yanlış hukukî uygulamaların düzeltildiği bir yerdi. Meselâ, kendisi “velâ hakkı”yla ilgili yanlış bir uygulamayı minberde dile getirip düzeltmiştir (Buhârî, Salât 70). Asr-ı saâdet’te mescid kazâî faâliyetlerin yürütüldüğü bir mekân olarak da hukuka hizmet etmiştir. Dolayısıyla câmiiler, mahkeme ve adliye olarak da kullanılmıştır. Bazı âlimler, “Sana o dâvâcıların haberi geldi mi? Hani onlar duvardan mescide tırmanmışlardı” (38/Sâd, 21) meâlindeki âyeti, mescidlerde kazâî faâliyette bulunulabileceğine delil göstermişlerdir. Hz. Peygamber’in, “Benim şu minberimin dibinde kim yalan yere yemin ederse cehennemdeki yerine hazırlansın!” (Ebû Dâvud, İman 3) meâlindeki hadisi, dâvâlara Mescid-i Nebevî’nin minberi yakınında bakıldığını göstermektedir. Nitekim Buhârî’nin naklettiğine göre Hz. Ömer ve Mervân’ın dâvâlara baktıkları yer, minberin yanındaydı. Aynı rivâyette Buhârî; Şüreyh, Şa’bî, Yahya bin Ya’mer gibi ünlü kadıların/ hâkimlerin mescidde kazâî faâliyette bulunduklarını nakleder (Buhârî, Ahkâm 18). Ayrıca çeşitli kaynaklarda dört halîfenin mescidlerde dâvâlara baktıkları kaydedilmektedir. Merkezî yerlerde olması, kuvvetli-zayıf, büyük-küçük her sınıftan insanın çekinmeden oraya ulaşabilmesi yönünden İmam Mâlik, mescidleri kazâ için daha uygun görmüştür. Hanefîler de buna yakın bir görüşe sahiptir.

Osmanlılar’da ilk zamanlar birine kadılık görevi verildiğinde görev yapacağı yerin câmiine götürülür, tâyiniyle ilgili berat orada okunur ve merâsim yapılırdı. Kadılar dâvâları görmek için câmiden otururlardı. Bu uygulama daha önceden intikal etmiş bir âdet olmalıdır. Çünkü benzer uygulamalar Fâtımîler’de de görülmektedir. İstanbul kadıları ise dâvâlara genellikle evlerinde bakmışlardır. Ancak mahkeme için özel binalar yapıldıktan sonra da zaman zaman câmilerin bu iş için kullanıldığı anlaşılmaktadır. 

(Şimdi, bırakın âdâbına ve ahkâmına uyarak câmide hâkimlik yapmayı, nasılsa ayda yılda câmide bir kez namaz kılarken görülen hâkim, irticâ suçu işlemiş sayılacağından, kendi savunduğu kanunlar veya kanunsuzluklarla ne tür durumlara mâruz kalır, düşünün...)  

Osmanlılar’da uzun süre devam eden bazı teftiş ve tahkikatlar, halka açık olarak câmilerde yapılmıştır. Mescidlerde hüküm verilmekle birlikte, had cezaları bu mekânlarda çok nâdir uygulanmıştır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) mescidlerde had tatbikini ve kısas uygulamasını yasaklamıştır (Ahmed bin Hanbel, III/434; Kütüb-i Sitte Terc. c. 17, s. 322). Bununla beraber, câmide had cezası uygulayanlar olmuştur. Nitekim otuz yıldan fazla Kûfe kadılığı yapmış olan İbn Ebû Leylâ, mescidde had uyguladığı için Ebû Hanîfe tarafından tenkit edilmiştir (Serahsi, Mebsût 30/165).