b) Mâlî Durum:

 

Câmilerin yapımı için gerekli olan mâlî harcamaları, genellikle hükümdar, vezir, emîr, eşrâf gibi nüfuzlu kişiler üstlenmiş; bakımı, malzeme temini, görevlilere ödeme yapılması gibi masrafları ise câmiye vakfedilen gayrı menkulün gelirleriyle karşılanmıştır. Başka alanlarda da hizmet veren vakıflar İslâm âleminde o kadar yaygınlaştı ki, hemen hemen her câminin en az bir gayrı menkul vakfı vardı. Bazı câmilerin, bulundukları yerden çok uzaktaki şehir ve ülkelerde vakıf mülkleri bulunabiliyordu. Meselâ, Mescid-i Nebevî’nin Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta vakıfları vardı. Vakıf gelirleri, vakfiyede yazılı şartlara göre harcanırdı. Bazen vakfın gelirleri caminin ihtiyaçlarını karşıyamayacak kadar azalıyor veya vakıflar ortadan kalkıyordu. Bu durumda ya yeni vakıflar kuruluyor veya hayırseverler yardımda bulunuyordu. Devlet bütçesinden tahsisat ayrıldığı da olmuştur.

Osmanlı döneminde câmiler, bânîlerinin kurduğu vakıfların mütevellîleri tarafından yönetiliyordu. Bu vakıfların hukukî statüsü vakfiyelerle belirlenmekteydi. Vakıf sahibinin vakfiyede tesbit ettiği imam, müezzin, hatip, kayyim, cüzhan, devirhan, sûrehan, dersiâm gibi câmi görevlilerinin ücretleri mütevellîlerce ödenirdi. Artan gelirler de (zevâid-i evkaf) câminin bakım, onarım vb. ihtiyaçları için kullanılırdı.

Câmilerin yönetimi 1920’de, T.B.M.M. hükümeti kararıyla kurulan Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti’ne devredilmiştir. Daha sonra 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı kanunla bu bakanlık ilgâ edilerek yerine Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği makamı kurulmuştur. Bu kanunla T. C. sınırları içindeki bütün câmi, mescid, tekke ve zâviyelerin yönetimiyle imam, hatip, vâiz, şeyh, müezzin, kayyim ve diğer görevlilerin tâyin ve azillerine Diyanet İşleri Başkanlığı görevli kılınmıştır (md. 5). Câmi vakıfları dâhil bütün vakıfların yönetimi önce başbakanlığa, daha sonra da yeni kurulan Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne bağlanmıştır. 30 Kasım 1925’te türbe, tekke ve zâviyelerin kapatılması, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın yetki alanını daraltmıştır. Bu dönemde câmi görevlilerinin ücretleri çok düşük düzeyde tutulmuş, “cihât-ı fer’iyye” denilen cüzhanlık, devirhanlık, sûrehanlık gibi ikinci derecedeki görevlerin boşalması halinde buralara yeni tâyin yapılmamış, imam, hatip, müezzin ve kayyim kadroları büyük çapta daraltılmıştır.

15 Aralık 1927 tarihli Şûrâ-yı Devlet kararıyla câmi görevlilerinin aylıkları devlet bütçesinden karşılanmakla birlikte, bunların memur veya müstahdem sayılmamaları kararlaştırılmıştır. 8 Haziran 1931 tarih ve 1827 sayılı kanunla câmilerin yönetimiyle câmi görevlilerini tâyin ve azletme yetkisi Diyanet İşleri’nden alınarak Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne verilmiştir. 25 Aralık 1932’de yürürlüğe giren “Câmi ve Mescidlerin Tasnifi Hakkındaki Nizamnâme” hükümleri gereğince il ve ilçelerde Vakıflar müdür ve memurlarının, bunların bulunmadığı yerlerde vali ve kaymakamların uygun gördüğü bir kişinin başkanlığı altında yapılan sübjektif değerlendirmeler sonucunda, 15 Kasım 1935 tarih ve 2845 sayılı kanunla ihtiyaç dışı görülen birçok câmi başka maksatlarla kullanılmak üzere kapatılmış, kapanan câmilerin çoğu ordu tarafından depo olarak kullanılmış, bazıları Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve özel kişilere satılmıştır. Açık kalan câmilere de çok sınırlı görevli tâyini yapılmıştır.

25 Aralık 1932 tarihli nizamnâme ile câmilerdeki cüzhanlık, devirhanlık, sûrehanlık gibi hizmetler imam, hatip ve müezzinlik görevleriyle birleştirilmiş ve bu görevlerin yürütülmesi işinin Vakıflar Umum Müdürlüğü’nün yetki alanı içinde olduğu belirtilmiştir. 11 Kasım 1937 tarihli “Câmi Hademesi Nizamnâmesi”nde câmi görevlilerinin her türlü denetiminin Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne ait olduğu vurgulanarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi sadece vâizlerle hatipleri vaaz ve hutbelerini kontrol etmekle sınırlandırılmış, devlet memurlarının câmi ve mescidlerde görev yapmaları yasaklanmıştır. Bu dönemde ilgisizlik ve bakımsızlıktan birçok câmi harap olmuştur.

Câmilerin yönetimi, 29 Nisan 1950’de yürürlüğe giren 5634 sayılı kanunla, Diyanet İşleri Reisliği yeniden teşkilatlandırılarak daha önce Vakıflar Umum Müdürlüğü’neintikal etmiş olan câmi görevlileri, kadrolarıyla birlikte yeniden bu kuruma bağlanmıştır. Câmi görevlilerinin kanunî statüleri ve özlük hakları, 22 Haziran 1965 tarihli ve 633 sayılı “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun”la belirlenmiştir.

Türkiye’de bugün câmi yapma, mevcutları tâmir ve yaşatma; şahıslar, dernekler ve özel vakıflar eliyle yapılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü, mülkiyetindeki câmilerin bakım ve onarımından sorumludur (Bu sorumluluğunu ne kadar yerine getirdiğini ise kimse sormamalıdır).

Ocak 1992 itibarıyla Türkiye genelinde 66.674 câmi mevcut olup bu câmilerde 56.135 İmam-hatip, 9560 müezzin-kayyim ve 739 vâiz kadrolu olarak görev yapmaktaydı. (2001 yılı Haziran ayında ise câmi sayısının 76.300 olduğu Diyanet tarafından açıklanmıştır.) Ocak 1992 tarihi itibarıyla Türkiye’de câmi bulunmayan bucak ve kasaba sayısı 47, köy sayısı ise 2125’tir. Câmilerin çoğu kadrolu olduğu halde bunlardan bir kısmının görevlisi bulunmamakta, kadro tahsis edilmemiş câmilerdeki görevlilerin ücreti ise vatandaşlar ve çeşitli dernekler tarafından sağlanmaktaydı. 2000 yılında ise, Diyanet’e bağlı kalmayan hiçbir câmi ve mescide müsaade edilmeyeceği hükme bağlanmıştır. (Bunun, câmileri, câmi içindeki faâliyetleri ve câmi görevlilerini tümüyle kontrol altına almak için olduğunu belirtmeye gerek yoktur.) Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinde câmiler için ayrılmış hiçbir tahsisat olmadığından, câmilerin yapımı, bakımı, onarım ve her türlü malzeme temini gibi masrafları şahıslar veya dernek, vakıf gibi özel kuruluşlar tarafından karşılanmaktadır. (4)