Hz. Peygamber’in mescidini süpüren Ümmü Mihcen adında zenci bir kadının bulunduğu nakledilir (Buhârî, Salât 72, 74). Daha sonra bu iş için hademeler çalıştırılmıştır. Bunların sayısı câminin büyüklüğüne göre değişiyordu. Meselâ hicrî 300 (milâdî 912) yıllarına doğru Kudüs Câmii’nde 140 veya 230 hademenin bulunduğu kaydedilmektedir. Hademe sayısının çok olduğu durumlarda iş bölümü yapılıyordu. Kayyim tâbiri ise aslında temizlik, lâmbaların yakılması, suların taşınması gibi işlere nezâret eden, mum, lâmba yağı, temizlik malzemesi vb. câmi ihtiyaçlarını tesbit ve temin eden kişiye delâlet ediyordu. Bazen imam, hatip, hatta kadı câminin kayyimliğini de yapıyordu. Buna karşılık kayyimler doğrudan doğruya hademelerin yaptığı temizlik işleriyle de uğraşmışlar ve sonraları kayyim tâbiri, bu mânâda kullanılmıştır.
Osmanlı döneminde câmi personelinde gerek tür, gerekse sayı bakımından önemli bir artışın olduğu gözlenmektedir. Köy ve mahalle câmilerinde ücretini câmi vakfından alan bir imam ve müezzin bulunmakta, küçük ve geliri sınırlı olan câmilerde ise sadece imam, görevi îfâ etmekteydi. Bunun yanında vezirlerin, ağa ve paşaların, bazı varlıklı kimselerin inşâ ettirdiği câmilerde, câmi vakfından ücret alarak görev yapan personel sayısının arttığı görülmektedir.
Osmanlı padişahları veya padişah hanımları tarafından yaptırılan ve zaman zaman padişahların da içinde namaz kıldığı câmi demek olan selâtîn câmilerinde, bunlar çok geniş vakıflara sahip olduğundan, görevli sayısı oldukça fazla idi. Meselâ III. Murad’ın Manisa’da yaptırdığı Murâdiye câmii’nde iki imam, bir hatip, bir vâiz, dokuz müezzin, doksan dört cüzhân, otuz iki hademe olmak üzere toplam 139 kişi câmi vakfından, çok farklı seviyelerde ücret almaktaydı. Süleymaniye Câmii’ndeki görevli sayısı ise daha fazla idi. Süleymaniye Külliyesi’nden ücret alan toplam 936 kişiden 303’ü doğrudan Süleymaniye Câmii’ne bağlıydı. Bunların içerisinde imam, müezzin, hatip, vâiz, kayyim, ferrâş gibi câmi hizmeti îfâ edenlerin sayısı ancak yirmi-otuz kadardı. Bunun dışında sayıları yüzleri bulan cüzhân, devirhân, en’âmhân, musallîhân gibi hizmetliler ise ilim tahsil edenlere, bazı tarikat erbâbına tahsis edilen cüz’î burs niteliğinde daha az bir ücret alıyorlardı. 17-18. yüzyıllarda câmilerde kürsü şeyhliği, dersiâmlık gibi görevlere de rastlanmaktadır. Osmanlılar’da bütün câmi personeli askerî zümre kapsamına alınmış, böylece kendilerine vergilerden muâfiyet ve başka imtiyazlar tanınmıştır. Diğer taraftan teşrifat defterlerinde, özellikle selâtîn câmilerinin vâiz, hatip ve imamlarına devlet protokolünde yer verildiğine dair bilgilere rastlanmaktadır. (6)
Bunların dışında, büyük câmilerde, şimdi görülmese de Cumhûriyet dönemine kadar şu görevliler de bulunurdu: