“Allah’ın mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler i’mâr eder. İşte, hidâyete/doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (9/Tevbe, 18) Bu âyet-i kerime ile konuya dair diğer âyet ve hadisleri göz önünde bulunduran İslâm âlimlerinin çoğuna göre sözkonusu nasslarda yer alan “îmar” tâbiri, câmilerin inşâsı, onarımı, döşenmesi, aydınlatılması ve temiz tutulması gibi maddî îmarı içine aldığı gibi; oralarda ibâdet etmek, Kur’an okumak ve okutmak, ilim öğrenmek ve öğretmek gibi mânevî îmar faâliyetlerini de ihtivâ eder.
Câmi yaptırmanın sadece mü’minlere ait bir imtiyaz olduğunu vurgulayan Kur’an âyetlerinin yanında, bunu teşvik eden birçok hadis-i şerif de mevcuttur. Bilindiği gibi, Hz. Peygamber, Medine’ye varır varmaz ilk iş olarak hemen mescidin inşâsını başlatmış ve kısa bir zamanda tamamlanmasını sağlamıştır. İslâm âlimleri, müslümanların yerleşim birimlerinde ihtiyaca yetecek kadar câmi yaptırmanın farz-ı kifâye veya mendup ya da müstahap olduğu konusunda fikir birliğine varamasa da, câmi yaptırmanın önemi ve faziletini ısrarla vurgulamışlardır. Câmi inşaatında kullanılan ana malzemelerin, hatta harç suyu gibi katkı maddelerinin din açısından necis sayılmayan temiz şeylerden olmasının gereği üzerinde ayrıca durulmuştur.
“Allah'a şirk/ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şâhitlik ederlerken, (küfürlerinin farkında olup, bizzat itiraf ederlerken) Allah’ın mescidlerini i’mar etme yetkileri yoktur. Çünkü onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır.” (9/Tevbe, 17) Bu âyet-i kerimede ifade edildiği üzere, müslüman olmayanların câmi yaptırmaları veya yapımına katkıda bulunmaları doğru görülmemiş, âyette yer alan “îmar”la ilgili olarak yukarıda sözü edilen iki yorumdan maddî îmarın esas alınması halinde bunun câiz olmadığı zaten kesindir. Bu görüşü kaydeden Fahreddin Râzî, ayrıca gayrı müslimlerin câmi inşâsına katkıda bulunmalarının müslümanları minnet altında bırakabileceğine, bunun ise kabul edilemez bir şey olduğuna dikkat çekmiştir (Mefâtihu’l-Gayb, 16/7).
Câmilerin yapılış maksadı dışında kullanılması, yıktırılması, satılması câiz değildir. Kur’ân-ı Kerim’de "Allah'ın mescidlerinde O'nun adının zikredilip anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır?!” (2/Bakara, 114) buyurulmaktadır.
Câmi ve mescidlerin sade bir görünümde olması esastır. Sadelikten uzak süslemeler, dikkat çekici yazılar ibâdet esnasında kişiyi meşgul edeceği ve namazın önemli unsurlarından olan huşûun zedelenmesine sebep olabileceği için mekruh sayılmıştır. Namaz kılınacak yerin temiz olması, namazın şartlarından birini oluşturduğuna göre câmilerin temiz tutulması mü’minler için başta gelen bir görevdir. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. İbrâhim ile oğlu İsmâil’e, “Allah’ın evi” diye nitelendirilen Kâbe’yi temiz tutmaları emredilmiştir (bkz. 2/Bakara, 125; 22/Hacc, 26). Yine Kur’an’da Allah'a nisbet edilen (72/Cinn, 18) ve birer ibâdet yeri olan câmilerin bakım ve temizliğine özen gösterilmesi ilâhî buyruk şeklinde yer almıştır. Konu ile ilgili birçok hadis de mevcuttur. Câmilerin temizliği yanında, câmiye girenlerin de vücut ve elbise (,özellikle yaz aylarında çorap) temizliğine dikkat etmeleri gerekir. Kur’an’da câmilere güzel elbiselerle gidilmesi emredilmiştir (7/A’râf, 31). Özellikle cemaatin diğer zamanlara oranla daha kalabalık olduğu Cuma ve bayram günlerinde yıkanarak câmiye gitmenin sünnet olması da bunu göstermektedir.