Kıble, ibâdette yönelinen yer, namaza başlarken dönülmesi gereken istikamet demektir. Allah’ın huzuruna çıkmak isteyen mü’min, Allah’ın evine (Beytullah) doğru yüzünü döndürmeli, kafasındaki bütün düşünceleri bir kenara bıkarak Allah'a teslimiyetle namaza durmalıdır. Kıbleye yöneliş, hem Allah'ın birliğini, hem de ümmetin bütünlüğünü işaret etmekte ve temsil etmektedir. Kâbe tektir, kıble de tektir. Bir'den fazla "ibâdî, itikadî, siyasî, sosyal, ulusal kıbleler" olamaz. Peygamberimiz ve o dönemdeki müslümanlar, hicretten sonra on altı – on yedi ay kadar Kudüs’e (Beytü’l-Makdis’e) yönelerek namaz kıldılar. Bu durum, yahudilerin şımarmasına, “Muhammed ve ashâbı kıblelerinin neresi olduğunu bilmiyorlardı. Biz onlara yol gösterdik; onlar bizim kıblemize tâbi oluyorlar” gibi laflar etmesine ve bunu etrafa yaymasına sebep olmuştu.
Rasûlullah başını göğe kaldırdı, İslâm’a kendi kıblesinin verilmesini niyâz etti. İşte bundan sonra hicretin ikinci yılı Şaban ayında kıble, Mescid-i Haram (Kâbe) olarak değiştirildi. Kudüs’ten Kâbe’ye dönülme emri geldi. Bunun üzerine yahûdiler ve münâfıklar tekrar mırıldanmaya başladılar. Aşağıdaki âyetler bu olayı anlatır:
“İnsanlardan birtakım beyinsizler, ‘üzerinde bulundukları kıblelerinden onları çeviren nedir?’ diyecekler. De ki onlara, ‘doğu da Allah'ındır, batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru bir yola iletir.’ İşte böylece sizin insanlar üzerinde şâhitler olmanız, Rasûl’ün de sizin üzerinizde bir şâhit olması için sizi orta (dengeli) bir ümmet kıldı. Senin arzulayıp da şu anda üzerinde bulunduğun kıbleyi (Kâbe’yi) Biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçesi üzerinde geri dönenden (münâfıktan) ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu şekilde kıblenin (Kudüs’ten Kâbe’ye) çevrilmesi, Allah’ın yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı (namazınızı) asla zâyi edecek değildir. Şüphesiz Allah, insanlara (her şeye rağmen) şefkatli ve merhametlidir. (Yâ Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (gökten haber beklediğini) görüyoruz. Yüzünü (namazda) artık Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir. (Habîbim!) Sen kendilerine kitap verilenlere her türlü âyeti (mûcizeyi) getirsen yine de onlar (inatlarından) sana uyup kıblene kesinlikle dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların hevâlarına/arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen haksız davrananlardan olursun.” (2/Bakara, 142-145)