İnsanın her türlü kötülüğü işlemesine sebep olan nefs-i emmâre ile ilgili âyet-i kerîmede Hz. Yusuf şöyle konuşuyor: “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, daima kötülüğü emredicidir. Ancak Rabbimin merhamet ettiği hâriç...” (12/Yusuf, 53). İnsan nefsi, kötülük yönüne meyledicidir ve bütün gücüyle kötü işleri telkin edicidir. Genel olarak, insan nefsinin yaratılışında şehvete, günaha ve kötülüğe doğru bir eğilim vardır. Nefis, kendi gücünü bu yönde kullanır. Bu nedenle insan sırf kendi nefsiyle başbaşa kalırsa kötülüğe sürüklenebilir. Ancak, yukarıdaki âyet-i kerîmeden de anladığımız üzere Allah Teâlâ’nın koruduğu, yani Hz. Yusuf (a.s.)’un nefsi gibi Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve rahmetiyle tüm kötülüklerden arındırılıp temizlenmiş, başka bir deyişle terbiye edilerek rûhânî ve mânevî özellikler kazandırılmış nefisler bundan müstesnâdır. Allah Teâlâ’nın himâyesi nefsin kötülüğü emredici özelliğini etkisiz kılar.
Kur’ân-ı Kerim’de nefsin insanı aldatıcı ve kötü işlere sürükleyici özelliklerine şöyle işaret edilir: “...Herhalde nefisleriniz sizi aldatıp (kötü) bir işe sürükledi...” (12/Yusuf, 18); “...Nefsim bana böyle (yapmayı) hoş gösterdi.” (20/Tâhâ, 96). Kötü işleri güzel gösteren bu nefis, Hz. Âdem’in oğlu Kabil’i, kardeşi Habil’i öldürmeye dâvet etti ve o da nefsine uyarak onu öldürdü (5/Mâide, 30). Yani nefsi, bu öldürme işini ona kolay gösterdi. Onu bu işten vazgeçirmek şöyle dursun; böyle büyük ve ilk cinâyeti çok basit bir işmiş gibi göstererek onu cesâretlendirdi.
Kur’ân-ı Kerim’in beyânına göre nefis, şeytanın vesveselerine kapılarak onunla işbirliğine gider, fakat şeytan onu hesap gününde yüzüstü bırakır (14/İbrâhim, 22) ve nefis de bundan pişmanlık duyar (39/Zümer, 56). Nefis, sadece şeytanın fısıltılarına kanmakla kalmaz, ayrıca kendi de insana birtakım kötülükleri yapması yönünde vesvese verir (50/Kaf, 16). Ayrıca, nefis, insana cimriliği emredip onun cömert olmasına engel olur. Nefsin cimriliğinden sakınılmalıdır (59/Haşr, 9).
Öyleyse Yüce Rabb’in huzurunda verilecek hesaptan korkup nefsi hevâdan, kötü isteklerden alıkoymak gerekmektedir (79/Nâziât, 40). Nefsin iştah duyduğu ve tat almak istediği, dine uygun olmayan eğilimlerden oluşan hevâ, her türlü şehvetin toplamıdır. Bu hevâ, Cehennemin kapısını açmaya sebep olan anahtar konumundadır. Nefsin arzularından uzak durmak ise Cenneti kazanmaya vesile olur. Bu yüzden nefsin hevâsına kesinlikle uyulmamalıdır. Zira, insanı günaha düşürerek İslâm’dan yüzçevirten nefistir (2/Bakara, 130). Sâmirî’ye altın buzağı yapmayı emreden de odur (20/Tâhâ, 96). Her türlü kötü huy ve arzu da onda yatmaktadır (53/Necm, 23). Öyleyse yerine getirilmesi gereken görev, ona hâkim olup, daima Allah’ı zikretmekle meşgul olan sâlih kullarla birlikte bulunmaktır (18/Kehf, 28). “Kim Rabbinin makamından (O’nun huzurunda bulanacağı andan) korkar ve nefsi(ni) kötü heveslerden alıkoyarsa, (onun için) gidilecek yer Cennettir.” (79/Nâziât, 40-41)