1- Nefs-i Emmâre:

 

“Hiç kuşkusuz nefis, kötülüğü ve çirkinliği ısrarlı bir şekilde emreder.” (12/Yusuf, 53) âyetinde belirtildiği gibi “emmâre”, çok emreden anlamına gelir. Bedensel hazlara ölçüsüzce itibar eden, lezzet ve şehvet için ahlâkî sınırları çiğneyen kişiyi ifâde eder. Nefsin bu özellikleri mü’minlerde takvâ yeteneğiyle alt edilebilir. Takvâ gücünden yararlanamayan insanlarda ise, fücur faaldir.

Nefsin fücur boyutunu yukarıdaki âyet, emmâre kavramıyla tefsir ediyor. Âyetteki konu, şehevî arzuların fücur tarafından zinâ ile giderilmesine yönelik emmâre nefsin teşvikidir. Bu durumda her mü’min, Hz. Yusuf gibi nefsin olumsuz arzusunu kırmalı ki, kendi kendisini temize çıkarıp halini beğenip gurura kapılmasın; daha kötüsü günahlarını meşrûlaştırmasın. Takvâya ve tevbeye sarılmak emmâre nefisten kurtulmak, mutmainne, râdıye-mardıyye nefse sahip olmanın tek yoludur.

Emmâre kişiliğindeki insanlar, alabildiğine isteklerinin maddî, şehevî arzularının peşinden koşarlar. Günahlardan tevbe etmek yerine, isyanda ısrar ederler. Bunlar kendilerini nefis muhâsebesine (özeleştiriye) tâbi tutmazlar. İnsanın çalıştığından başkasına erişemeyeceğini unuturlar (bk. 53/Necm, 39).